İtalya’ya ilk seyahat!
İtalyan Kültür’de ilk kurumu tamamladığım yılın yazında üç kız Inter Rail ile Akdeniz ülkelerini gezdik. Beni heyecanlandıran tabii ki İtalya idi, ne de olsa dilini biliyordum (yani öyle sanıyordum).
Öğrendiğim gramer kurallarına güvenip sular seller gibi konuşacağımı sandım. Inter Ship kartımız da olduğu için Patras’tan nave (gemi) ile geçtiğimiz Bari’de hiçbir şey bilmediğimi, daha yolun çok başında olduğumu anladım. In una lingua straniera (yabancı bir dilde) sayıları bilmenin ne kadar importante olduğunu bilip azıcık çalışarak gitseydim Bari!
Sayıları her dilde 1’den başlayıp sırayla sayarak öğreniyoruz. Bu nedenle anında 15 diyemiyor veya 25 dendiğinde anlamıyordum. Özellikle de cinque, dieci, quindici, cinquanta sayılarını sürekli duydukça kafam karışıyor, başım dönüyordu.
Örneğin, biglietto di treno alırken gayet havalı bir edayla sportello’ya (gişe) yaklaşıp “quanto costa un biglietto semplice a Venezia” diyerek Venedik’e tek yön biletin fiyatını sorabiliyor ama quindici mila lire (o zaman para birimleri liret idi henüz) gibi bir cevabı anlamıyor, “neyse ne, nasıl olsa gideceğiz” diye düşünüp üç bilet istediğimde ise 45.000 liret ödememiz gerektiğini söyleyen satıcıyı çileden çıkarıyordum. Sonunda ödememiz gereken ücreti bir kağıda yazdığında ise gururum kırılıyordu.
Veya Roma Termini istasyonunda bineceğimiz trenin 26 no’lu binario’dan (peron) kalkacağının söylendiği anonsta sayıyı yakalayamayıp oradan oraya koşturmamıza neden oluyordum. Aynı şekilde, Che ora é? veya Che ore sono? diye saat sormayı bildiğim halde cevabı anlamadığım için saati sorduğum kişinin koluna yapışıyordum.
Hani ben yolculuğun İtalya kısmında iletişim görevini üstlenecektim?
Bu içimde bir yara olduğu için dopo sette anni (yedi yıl sonra) ders vermeye başlayınca sayıları hemen, daha pratik bir şekilde öğretme ilkesini benimsedim.