Keşke bizim de bu kadar tatlı, pastel bir dinî bayramımız olsa!
Kurban Bayramları çocukluk çağında yaşadığımız travmalardır. Büyüklerimiz her ne kadar bizi olayın dışında tutmaya çalışsa da, evimizin balkonundan kurban kesme sahneleri izlemişliğim var.
Nella nostra infanzia (çocukluğumuzda), o koyun melemeleri kesildikten sonra çevreye yayılan mangal dumanı ve et kokusunu soluyarak kara kara düşünmek yerine yumurta boyayıp, bahçeye saklanmış rengarenk yumurtaları toplayarak sepetine atan birer coniglio (tavşan) gibi hoplasaydık etrafta, bugün ruh sağlığı yerinde bir toplumda yaşıyor olurduk.
Ben kendimi bildim bileli kaçtım Kurban Bayramı manzaralarından.
Günler öncesinde apartman önlerine bağlanan hayvanları görmemek için sokağa çıkmadım, seslerini duymamak için kapı pencere açmadım, kaçan boğa manzaralarına ve kurban kanı dökülen Boğazın kırmızı görüntülerine maruz kalmamak için televizyondan uzak durdum.
IBM’de çalıştığım dönemde, neredeyse tüm izinlerimi İtalya’da ai corsi di lingua (dil kurslarına) giderek değerlendirdim. O yıllarda Kurban Bayramı Nisan ayına geliyordu ve ben izinlerimi o aya getirerek kendi bayramımdan kaçıp İtalya’da Pasqua kutluyordum.
İtalya’da Paskalya öncesinde pasticceria (pastane) vitrinleri ve supermercato (market) rafları, rengarenk yaldızlı kağıtlara sarılmış dev sürpriz çikolatalarla süslenir. Sono tua mamma a Roma diyerek her gittiğimde bana kucak açan, kendi bir yere gitse bile evini bana teslim eden Signora Ferri, mutlaka sul mio letto (yatağımın üstüne) bu hediye yumurtalardan bırakırdı.
Dev bir uovo di pasqua al cioccolato kırıp içinde sürpriz bir regalo (hediye) bulmak insana her yaşta heyecan verir bence!
Not: Bu yazıyı bir ay kadar önce hazırlamıştım, duygu ve düşüncelerimde değişiklik yok, olduğu gibi yayınlıyorum.
Karantina bitsin gelirken bir sürpriz yumurta getireceğim sana?
Kinder Surprise olsun bitte!! :))