Akdeniz, çok güzel bir film!
La Scala, Palais Garnier, Londra Kraliyet Opera Binası, Bolşoy Tiyatrosu ve Viyana Devlet Opera Binası ile ’ekişerek’ dünyanın ‘en büyük’ opera binalarından birini yapma iddiasıyla yıkılan Atatürk Kültür Merkezi, tüm kültürseverlerin kalbindeki, ruhundaki, anılarındaki il più grande (en büyük) yeri korumaya devam edecek.
Çocukluğumda hayal gücümü besleyen çocuk oyunları, öğrencilik yıllarımda sayamayacağım kadar oyun, opera ve spettacolo (gösteri) izlediğim, musica classica (klasik müzik) konserlerinin müdavimi olduğum AKM’ye, arkadaşlarımla gittiğim bir ralliden koştura koştura yetişip ayağımın çamuruyla Fındıkkıran Balesi’ne gitmişliğim bile var.
AKM’de film gösterileri de olurdu. Orada izleyip bugün repliklerine hâkim olduğum, Gabriele Salvatores’in 1992’de Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ını alan 1991 yapımı magnifico (muhteşem) filmi Mediterraneo’yu ilk orada izledim. Her izleyişim ise hep sondan bir önceki olacak galiba!
İkinci Dünya Savaşı sırasında, possibile (olası) bir saldırı anında adayı korumak üzere Meis’e bırakılan İtalyan askerlerinin kısa sürede soldato (asker) kimliklerinden sıyrılıp ada halkı ile yaşadıkları dostluğu unutulmaz kareler ile gözler önüne seren, hem güldüren hem ağlatan, hem de düşündüren bu anti-guerra (savaş karşıtı) filmde İtalyanlar, Yunanlılar ve Türkler arasındaki benzerliği anlatan, yer yer tekrarlanan una faccia una razza (tek yüz tek ırk) en anlamlı sözdür bana göre.
Filmde, teknesiyle yanaştığı adada tek bildiği ”non so” (bilmiyorum) ifadesi ile askerlerle ‘sohbet eden’ ve onlara haşhaş verip uyuttuktan sonra eşyalarını ve hatta silahlarını alıp sıvışan Türk Aziz hiç de alınganlık hissi uyandırmadı bende. Filmi ikinci kez 1993 yılında Roma’da İtalyanca kursu aldığım Torre di Babele (Babil Kulesi) dil okulunda izledim. Pratik derslerimize giren Nuccia, bu filmi izlettikten sonra o sahneyi yorumlama gereği duydu ve benden özür diler gibi filmdeki una faccia una razza vurgusunu yapıp hepimizin aynı olduğunu tekrarladı durdu. Ben ise onun karşısındakini düşünerek gösterdiği bu hassasiyet ve nezaket karşısında bir kez daha anladım ki biz Akdenizliler gerçekten una faccia una razza’yız.
Circa venticinque anni dopo (yaklaşık yirmi beş yıl sonra), Selanik’te bir bilgisayar şirketinde çalışan ve izinlerini Meis’te yaşayan ailesinin yanında çalışmaya devam ederek geçiren Achilis’in taksisinde telefonumun sesini sonuna kadar açıp Giancarlo Bigazzi ve Marco Falagiani’nin yaptığı colonna sonora (film müziği) eşliğinde set cinematografico (film seti) turu yapacağım nereden aklıma gelebilirdi ki!
Bu yazı kitabımda var. Karantinanın ilk haftalarında günleri karıştırıyorduk, bugün bir an aylar konusunda bir bocalamamız oldu. Yakında içinde bulunduğumuz yılı da şaşırırsak şaşırmam. Hatta karantinadan çıkıldığının farkında olmadan, neden evde olduğumuzu unutup, evdeki yaşantımıza devam ediyor olabiliriz.
Tıpkı bu filmde askerlerin dünyadan kopup, savaşın bittiğinden habersiz, keyifle adadaki yaşamlarını sürdürmeleri gibi!
Filmin Türkçe altyazılı versiyonu şu adreste var ama yalnızca telefondan açabiliyorum, belki bilgisayarımdan kaynaklanan bir sorundur.
Türkçe altyazılı veya seslendirmeli versiyonunu aramaya devam edeceğim. İngilizce altyazılı izlemek isteyenler için:
Baska bir yazida italyan sinemasi top 10 bekliyoruz per favore.
İstekleri peçeteye yazıp iletin per piacere caro principe 😉