Sarelle kız kardeşler!

İtalyanca’da sorella kız kardeş demek, yeni başlayanların zor hatırladığı bir sözcüktür. Kolay hatırlasınlar diye bir benzetme yaparım, “Sarelle’den gelsin aklına, Sarelle gibi tatlıdır kız kardeşler” diye. Ben çok severim bu benzetmemi ama Ho due sorelle yerine Ho due tadelle (iki tadelle’m var) diyenler de çıktığı için daha temkinli davranıyorum artık.
Çok tatlı bir arkadaşımla her Cuma 15.00-17.00 kahve ritüelimiz var, vardı yani. corona onu da çok gördü, gözü kaldı gözü çıkasıcanın! En çok özlediğim ritüelim kesinlikle. Çünkü bu oturum, kahve ve lezzetli kurabiyelerin çevresinde yaptığımız bir terapi seansı aslında. Bir insan diğerine bu kadar mı iyi gelir, gerçek bir şans benimki! Birlikteyken gözlerimden yaşlar gelen kadar güldüğüm, rahatça ağlayabildiğim ve yanında her zaman huzur bulduğum meleğim o benim.
Ne dedikodu, ne çekiştirme, ne biri hakkında olumsuz bir düşünce, inanılmaz güzellikte bir huy ve yüz, dupduru. Ben de hiç sevmem dedikodu ama bazen çekiştirmeye meyillenirim ama o hep karşı tarafın neden öyle davranmış veya demiş olabileceğine dair haklı bir gerekçe bulup utandırır beni, susarım hemen. Dolayısıyla biz ikimiz başkalarıyla değil kendimizle uğraşırız, kendimizle dalga geçer, kendi yaşadıklarımızdan malzeme çıkarır, en minik ayrıntı üzerinden uzun uzun felsefe yaparız.

Geçen gün coşan orkidelerinin fotoğrafını yolladı, ben de hikâyesiyle birlikte paylaşmak istedim. Bir avuç çiçek çocuğuz şurada ve temamız çiçek ve bahar zaten, ilginizi çeker diye düşündüm.
Çocukluğumuz, öyle bir şey olduğunu bilmeyerek arıza çıkarmadan geçirdiğimiz uysal ergenliğimiz ve tabii ki hayatımızın geri kalan kısmı aynı yıllara rastlıyor. Bu nedenle çok ortak konumuz, anımız var. Ama en ortak konumuz ikimizin de ikişer yaş büyük ablasının olması.
Nasıl ilk çocuklar bir araya gelip ilk çocuk olmanın zorluklarını konuşur, ikinci çocuklar da trajikomik çocukluk anılarını paylaşır konu konuyu açınca bir ortamda. Arkadaşım bir gün “Ben hiç halka küpe takamadım” diye söze başladı. O iri halka küpelerin moda olduğu 80’li yıllarda ablası acımasızca “Buz kovasına benzemişsin” deyince hevesi kursağında kalmış ve halka küpe sevdası son bulmuş. Çok gülüyoruz bunlara şimdi tabii. Atlattık travmayı!

Bir gün Çiçek Sepeti’nde gezinirken bulduğum bu orkideyi hemen yolladım ona. O gözdeki hüzün, buz kovasına benzetilen halka küpeli arkadaşımın buruk halini getirdi aklıma. Onu bu çiçekle gülümsetmek istedim.
Orkidecik şimdi canlanmış ve üzgün ifadeye arkasını dönmüş!


Her çocukluk hastalığını beraber geçirdiğim sevgili ablam da sürekli benden su ister, hasta yatağımdan kaldırırdı beni. “Haydi 20’ye kadar sayıyorum bakalım getirebilecek misin?”. Getirirdim bir gayret. Ertesi gün, “Aferin, bak bugün 18’de getirdin”. Ben daha da gayretlenirdim, yüksek ateşin verdiği enerjiyle.
Küçükken ‘misafirlikte’ ikram edilen çikolatanın yarısını kağıda sarıp ablama götürürmüşüm, o ise birlikte gidilen ‘misafirliklerde’ benimkini de alırdı elimden. Aynen bakkalda bir şey alırken “Abime de alalım, dövüş çıkarır şimdi eve gidince” diyen kendi küçük oğlu gibiymişim.
Yeğenler küçükken bir akşam oturuyoruz. Büyük yeğen Mehmet Cem, en konforlu kanepeye uzanmış, televizyonu tekeline almış belgesel izliyor. Derken ablam çay getirdi hepimize ama bizler şekersiz içtiğimiz için kaşık getirmeyi unutmuş. Memo çayına baktı ve ‘kaşıııık’ dedi. Cümle kurup kendini yormadı bile. Yerde oyun oynayan üç yaşındaki Kerem ok gibi fırladı ve “Duy abi bağıyma, ben getiyiyim” dedi ve soluğu mutfakta aldı. Ablam arkasından “Bırak kendi alsın” diye seslense de bizim küçük emir eri anında bir kaşık getirdi ve abisinin çayını karıştırdı. Abisinde herhangi bir kıpırtı yok, çayını yudumlayarak belgesele devam ediyoy!

O sahne annemi, ablamı ve beni geçmişe götürdü. Üçümüz de kendimizi ve birbirimizi gördük. Bir yavrusunu diğerinden korumaya çalışan bir anne, konfor alanından çıkmayıp tüm hizmetleri kardeşinden bekleyen abla ve ablasına yaranmak, sevgisini kazanmak için hizmette kusur etmeyen köle kardeş.
Çocuklar ise hiçbir şeyin farkında değildi tabii, onlar bir doğa kanunu yaşıyordu.
Göz göze gelip gülüşünce ablam hemen savundu kendini, “Bak ben seni hayata hazırladım, evde güçlendin böyle benim sayemde, ben ise evde güçlüydüm ama dış dünyaya çıkınca güçsüz, savunmasız kaldım”. Doğru vallahi haklı, haksız da olsa haklı çünkü o benim ablam, saygıda kusur etmem, korkudan edemem zaten.
Şimdi ikimiz de evdeyiz ve güçlüyüz!
Bu blogu ablalarımız da okuduğu için adlarımızı ifşa etmedim. Ama anlamazlar ki zaten, sonuçta her abla kardeşini buz kovasına benzetmiştir ya da kızamık bulaştırdığı kardeşini hasta yatağından kaldırıp hizmet beklemiştir (bir de yetinmeyip hizmete erişim süresinde tasarruf etmeye kalkışmıştır).
Benim anlamadığım, o hasta ve ateşli perişan halde kafası nasıl tilki gibi çalışmış da beni hızlandırmak için o numarayı düşünmüş. Benim kafamın çalışmadığı besbelli zaten, bak hastayım bana su getir diyor, ben ona bakıp kendime bakmıyorum ve ben de hastayım ama diyemiyorum. O saymayı yavaşlatıyor, ben ise her gün daha da hızlandığımı sanıp rekora koşuyorum.

Dün yazıyı hazırlarken ara verip bir şeyler atıştırmak için dolabı bir açtım, karşıma bir Sarelle kavanozu çıkmaz mı?
İçine pancar turşusu koymuşum nedense!
Sevgili ablalarımız, bizi sizler yarattınız. Sizi çok seviyoruz ve sizin de bizi çok sevdiğinizi biliyoruz!

Not: İsim vermedim ama resim veriyorum. Arkadaşım da bu cici kızlar küçükken bir kapışma sesi duyduğunda hışımla odaya dalıp “Ne yaptın yine?” diye doğrudan büyüğe yönelirmiş ve hiçbir zaman küçükte aramazmış suçu.
Şu sarılmadan belli değil mi bu annelik içgüdüsü?
Ülgenciğim sıcacık bir yazı olmuş, yüzümde büyük bir gülümseme fark ettim bitirdiğimde. Hemen söylemeliyim sizi yani küçük kardeşleri ablaları çok sever ama bunun zaten bilindiğinden öyle emindir ki aksi hiç akla gelmez. Hayattaki en büyük şansım melek yürekli kardeşimdir, eminim senin ablan içinde öyle, yani biz ablalar şanslıyız bak hayatımıza dokunan meleklerimiz var. Siz de şanslısınız, sıkı bir eğitimden geçmiş çocukluğunuz var :))))
Sevimciğim çok mutlu oldum şahane yorumunu alınca.. Sen de sıcacık bir yorum yapmışsın, çok teşekkür ederim.. Ben de yazdıklarını okurken gülümsüyordum ama ‘sıkı eğitimden geçmiş çocukluk’ kısmında kahkahaya dönüştü gülümsemem… En kısa sürede görüşebilmek dileğiyle..