I ragazzi non contati

Sayılmayan gençler!

19 Mayıs’ın ertesinde işte size serotonin ve adrenalin yüklü bir avuç gencin öyküsü:

Üniversiteden hemen sonra IBM’de başladığım işimin eğitim sürecini tamamlayıp Adana’daki bölge ofisinde çalışmak üzere ailemin yanına dönüş yaptım. Bu bir tercihti, bir yandan yıllarca uzak kaldığım ailemin yanında olacaktım, bir yandan da çok uluslu bir şirketin himayesinde birkaç yıl birikim yapıp İstanbul’uma geri dönecektim. Evdeki hesap çarşıya uymadı o ayrı.

Pesce fuor d’acqua

Sudan çıkmış balık, saksısından çıkarılıp çöle ekilen bir çiçek gibi çok yıllar sonra döndüm memlekete. Tıpkı şimdi karantinada yapmaya çalıştığım gibi hayıflanmak yerine bu süreci değerlendirmeye karar verdim en baştan. Zaten haftada bir toplantı veya eğitim için İstanbul’a gidiyordum. Aradaki gün veya günlerde izin kullanıp hafta sonu ile birleştirerek, aralara da seyahat falan sıkıştırarak eski düzenimde, İstanbul’daymış gibi yaşıyordum.

Sonra biraz daha yerleşik düzen başladı ve şehir değiştirmiş olduğum, onca arkadaşımı ve bir yıllık eğitim süresince edindiğim bir gökdelen dolusu harika iş arkadaşımı geride bıraktığım gerçeği dank etti yavaş yavaş. Artık tek bir iş arkadaşımdan başka arkadaşım, birkaç akran akrabam dışında kimse yoktu sosyalleşebileceğim.

Şu anki halimden hallice bir durum yani!

Çok severim yalnızlığı, tek başına sinemaya veya kafeye gitmeyi, seyahat etmeyi ama o dönemde bakışları üzerime çeken bir davranıştı bu yeni şehrimde. Alışsınlar ne yapayım diye ısrarla sürdürdüm bu tarzımı gerçi ama yine de yerim dardı, uyum sağlamakta zorlanıyordum.

I miei libri
Kitaplarım

Aradan üç beş ay geçti ve ben henüz kitaplarımın, kasetlerimin ve CD’lerimin olduğu kutuları açmamıştım. Her an dönebileceğimi hissediyordum ve eğer anlık bir karar verirsem bu kutuları kargoya vermem yeterliydi. Sonuçta kılık kıyafet gidilen yerden de alınır ama yılların birikimi kitaplar ve müzik geride bırakılamazdı. O yıllarda kitaplarımız ve müziğimiz bir telefona ve bilgisayara sığmazdı.

Derken çok tatlı bir arkadaş grubunun içinde buldum kendimi. Üniversiteden sonra şu veya bu sebeple ailesinin yanına dönmüş, çok kafa dengi kader ortağı bir grup. Onların, çekirdek ekip dışında da bir sürü arkadaşı vardı. Arkadaşlarımın arkadaşları benim de arkadaşımdır ilkesiyle tam bir yandaş olarak, çölde vaha bulmuş bahtsız bedevi mertebesine geçip hayata tutundum yeniden.

Açılmamış kutularımı açtım ve çok keyifli bir hayata başladım bir anda!

Birbirimizi görmediğimiz tek bir gün yoktu, iş çıkışı mutlaka buluşur, ikili üçlü kombinasyonlarda komplo planları yapıp diğerlerini şaşırtır veya korkutur, çılgınlar gibi eğlenirdik. Konser, tiyatro kaçırmaz, akşamları bir restoranda kadeh tokuşturmadan ayrılmazdık.

Anche tu, Bruto?
Sen de mi Brütüs
?

Ailelerimizin dağ ve deniz evleri şehre birer saat mesafede olduğu için hafta sonları mutlaka şehirden kaçar, iş ve sosyal hayat yorgunluğumuzu atardık. Arkadaşlarımızdan birinin Danua cinsi köpeği Brütüs de her gittiğimiz yere gelir, iri cüssesiyle ne arabada ne gidilen evde bize yer bırakmaz, bizden çok eğlenirdi.

Nüfus sayımının yapılacağı ve dolayısıyla sokağa çıkma yasağının olacağı gün yaklaştı. Bilmeyen gençler için söyleyelim, biz eskiden evlerde sayılırdık. Bir 80 ihtilalinde çıkmadık tek gün, bir de beş yılda bir yapılan nüfus sayımlarında. Alışığız sokağa çıkma yasağına ve evde oturmaya, sıkıntı olmaz derken bu kadarı bizim sabrımızı da zorluyor şimdi ama bekleyeceğiz ne yapalım.

Neyse, öyküye döneyim. Pazar günü nüfus sayımı nedeniyle görüşemeyeceğiz diye bir gün önce yemeğe çıktık ve abartıp akşamı biraz uzattık. Sanki bir daha görüşemeyecekmiş gibi gözlerimizde hüzün vedalaşırken biz iki arkadaş gizlice sözleştik, ertesi gün sayım memuru gibi çıkıp diğerlerinin kapısını çalacaktık. Sokağa çıkma yasağını delmek cesaret isteyen bir işti, yanlış hatırlamıyorsam altı aya kadar hapis cezası olan büyük bir suçtu ama ertesi gün görüşemeyecek olmak daha katlanılamaz gelmiş demek ki, gençlik işte!

Yakalanırsak, acil durum için çıktık diye arkadaşımın diş hekimi kimliğini öne sürecektik.

Arkadaşım beni almaya geldiğinde üzerimde döpiyes, ten rengi naylon çoraplar, gözümde gözlük, elimde dosya, yüzümde ciddi bir ifade ile gerçek bir sayım memuru gibiydim. Sürpriz yapmaya giderken ilk sürpriz benden gelmişti, gülüşmelerimiz bitince yola koyulduk.

İlk durağımızda kapıyı çaldığımız an çok heyecanlandık. Ama içerideki heyecan ve telaş daha büyüktü, evde bir fırtına esti. Şu günlerde kapımız çalındığında (olur da çalarsa tabii) yaşadığımız heyecana, kendimize ve evimize çekidüzen verme çabasına benzer bir şey! Arkadaşımın annesinin sesi geliyordu içeriden, “Geldi işte memur, dedim size, çabuk toplayın şu sofrayı”. Uzun bir koşuşturmadan sonra kapıyı açan arkadaşımızın gözleri faltaşı gibi açıldı.

Hep beraber arka balkona çıkıp evi çok yakın olan diğer bir arkadaşımızı aradık balkona çıksana diye. Balkondan kendisine el sallayan bizi görünce o da büyük şaşkınlık yaşadı ve gelsenize dedi.

Yasağı bir kez deldikten sonra bir cesaret gelir ya insana, diş hekimi çıkartması güvencesi olan arabayı bırakıp oraya yürüdük. O da giyinip aşağı inmişti çünkü o arada konuştuğu diğer bir arkadaşımız hadi bize gelin, annemler yok demişti. Elimizi kolumuzu sallayarak dört genç şehrin ana caddelerinden gülüşe gülüşe geçip son durağımıza vardık.

Son durağımız evde mutfak masasının etrafına konuşlanıp saatlerce kağıt oynadık. Akşamüstü çay demleyip verdiğimiz molada arkadaşımızın annesinin yapıp bıraktığı bir haftalık kek ve börek stoğunu, evlere dağılmadan da dolaptaki leziz anne yemeklerini tükettik.

O apartmana sayım memuru sabah geldiği için kendi evlerinde sayılmadan çıkan biz dördümüz sayılmadık ve bu nedenle sonraki beş yılın istatistiklerinde yoktuk.

Ben o gün anladım ki bu şehirde benim ruhumda müthiş bir arkadaş kaynağı vardı ve benim kalıp onları keşfetmem gerekiyordu!

Ve böylece ‘kaldırımlar arasında açan aykırı çiçek gibi bu şehrin sokaklarında, taşlarında eskittim gençliğimi’.

Bazen şüpheye düşmüyor değilim Sezen Aksu benden mi ilham aldı Aykırı Çiçek şarkısını yazarken!

Not: Yarın çok daha güzel bir öykü ve onun içinde başka bir öykü geliyor

“I ragazzi non contati” üzerine 2 yorum

  1. Ülgen’cim?
    Bazen ben de neden gelen teklifleri değerlendirmedim diye düşünürdüm. Ama bu şehirde farklı bir şey var. Nereye gezmeye gitsem dönüşümde hep şükrederim.. İyi ki burada yaşıyoruz ve de rastlamışız birbirimize..
    Yarun ki öyküyü heyecanla bekliyorum ..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir