Yaz geldi!
Karantinada en keyifle yaptığım şey burada yazmak oldu. Sizlerden aldığım harika yorumlar beni ara vermeden her gün yazmaya teşvik etti. Hedefli yaşamak bana da çok iyi geldi, bir sorumluluk duygusuyla çalıştım ve aynı zamanda eğlendim, öğrendim. Umarım bu zor günleri yaşarken hayatınıza azıcık renk katabilmişimdir.
Geçen gün dilime şu sözler takıldı: Yaza yaza yaz geldi, çarşıya kiraz geldi. Gerçekten de yaza yaza geliverdi yaz ve sanal markete de kiraz!
Biz ilkokuldayken meşhur hatıra defterlerimiz vardı. Arkadaşlarımıza, kuzenlerimize, aile bireylerine birer sayfa ayırıp hatıra yazdırırdık. Defteri eve götüren arkadaşlar, o kadar zaman verdiğimiz halde, farklı bir şeyler yazma kaygısı taşımadan hep şu klişe ifadeyle başlardı yazmaya: Bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için teşekkür ederim.
Rica ederim, o senin kalbinin temizliği güzel arkadaşım!
Artık temizlik sözcüğünden sıkıldığımız için bu konuyu uzatmıyorum. Dün bir çekmece karıştırırken hatıra defterimi buldum ve pek eğlendim. Halalarımın yazdıklarını fotoğraflayıp kuzenlerime bayram tebriği kartı olarak gönderdim. Hem duygulandık hem çok güldük.
Hatıra defterleri, rengârenk sayfaları olan resimli, o zamana göre çok şık defterlerdi. Ben herhalde kırtasiyede güzel bir defter bulamayıp sabırsızlıkla (huyum kurusun) ne bulduysam almışım. Benimki, ikinci sınıftaki küçük bir kızın defteri değil, askerdeki nişanlısının yolunu gözleyen genç kızın günlüğü adeta. Kimi sayfada çiçekler, kiminde askerler ve hatta birinde kocaman bir tank var!
Küçük kız deyip geçmeyin, bir tilki kurnazlığıyla pozitif ayrımcılık yapıp çiçekli güzel sayfaları aile bireylerine, yakın arkadaşlarıma ayırmışım. Kalbim kadar temiz olmayan tanklı, tüfekli sayfaları ise daha uzak kişilere.
Defteri bir açtım, ilk hatıra ablamdan. Tarih yazarken o günün pazar olduğunu, sonunda imzasını atarken ise ablam olduğunu belirtmiş! İşte o dilime takılan dörtlüğün devamını hatırladım sayesinde: Yaza yaza yaz geldi, çarşıya kiraz geldi, aldım beş okka kiraz, o da Ülgiş’e az geldi. Sanırsın Cumhuriyet ilan edilmemiş, hâlâ Osmanlıyız ve ölçü birimlerimiz okka ve arşın. Bir okka 1283 gram olduğuna göre yaklaşık 6,5 kilo kiraz. Tamam çok severim kirazı da, beş okka biraz fazla olmuş. Bacım hızını alamayıp bir de şiir yazmış ama kafiyede kolaya kaçmış biraz: Benim canım Ülgendir, benim kanım Ülgendir, bu hatırayı yazarım, yazdığım cici Ülgendir.
O zaman iki buçuk yaşında olan küçük kız kardeşime de son sayfayı ayırıp karalatmışım. Bence defterdeki tüm yazılardan daha özgün bir içerik olmuş, çok değerli bir hatıra. Tabii o daha sonra defteri ele geçirip diğer sayfalarında ve hatta kapağında da dile getirmiş bana olan duygularını.
Ama baktım da tank fotoğrafının olduğu sayfayı uygun gördüğüm arkadaşım bile Hatıra hatıra dedin, başımın etini yedin, al sana bir hatıra, senin gibi katıra dörtlüğünü yazmamış bana. Kendilerine ayırdığımız, kalbimiz kadar temiz sayfalara bu dizeleri yazan densiz arkadaşlarımız da vardı. Çok esprili bulduğumuz bu dörtlüğün bir de değişmez doğum günü hediyelerimiz olan kitapların ilk sayfasına yazdığımız versiyonu vardı: Hediye hediye dedin, başımın etini yedin, alsana bir hediye, senin gibi kediye.
Ama büyük küçük herkes mutluluk, başarı temenni etmiş. Haydi halaları anladım da biz niye dilerim demeyip hep temenni ederim demişiz acaba. Karantina bitsin Ürgüp’te Temenni Tepesinde bir ilkokul arkadaşları buluşması organize edeceğim. Hatıra defterini kapan gelsin, gülelim eğlenelim, birbirimize temennilerde bulunalım.
Mevsim temalı popüler bir hatıra defteri klasiği de ablamın bir arkadaşından gelmiş: Kışın kar tatlı, yazın nar tatlı, ikisi şurada dursun, Ülgen’cik daha tatlı.
Herhalde arkadaki karlı dağları görünce onu uygun gördü.
Umarım kalbim kadar temiz bu sayfada yazdıklarım sizi gülümsetmiştir evde geçen bu garip bayram günü. Bir gün tüm dünyanın aynı temennide birleşeceğini söyleseler inanabilir miydik?
Git corona, gel tezkere!
Gel tezkere demişken Esmeray’ı anmadan nostalji tamamlanmaz: