Genç kızlar!
Ragazza zaten genç kız demek, giovane sıfatına gerek yok demeyin. İtalyanca’da ragazze adolescenti (ergen kızlar) ve ragazze adulte (yetişkin kızlar) ifadeleri de kullanılıyor. Hatta bir yerde ragazze a mezza età (orta yaş kızlar) ifadesi bile görmüştüm. Artık donne (kadınlar) diyebilir miyiz onlara lütfen?
Aylak ama aynı zamanda I like geçirdiğimiz ortaokul yazlarını andıktan sonra aklıma bir ayrıntı daha geldi. Ayrıntı ama bayağı allarmante (alarm verici) bir durum!
Ben o yazların birinde bir Beyaz Dizi kitabı okumuştum. Bir yandan babamın sacro (kutsal) kitaplığından klasikleri, İtalya’da Reform ve Rönesans’ı, Hitler’in Kavgam otobiyografisini okuyordum, d’altra parte (bir yandan da) nereden bulduysam bir beyaz dizi sıkıştırmıştım araya. İkinci bir tane daha okuma isteği ve heyecanı duymadan hafif küçümser bir tavırla ne var bunda, ben bile yazarım diye düşünüp kafamda kurgulamaya başlamıştım hemen.
Aramızdaki giovani (gençler) için küçük bir bilgilendirme notu düşelim. Beyaz Dizi kitapları (halk arasında, daha doğrusu genç kızlar arasında beyaz diziler) Sevgiden Kaçış, Mutluluk Yalanı, Aşk Her Yaşta Güzeldir, Sevgiliye Ağıt, Tutsak, Kaderin Çağrısı, İki Kişilikli Kadın, Gönül Avcısı, Zorla Güzellik, Mavi Anılar gibi birbirinden yaratıcı adlarla Türkçeye çevrilmiş romantizm ve erotizm dolu sottilissimo (incecik) kitaplardı.
Benim a quell’età (o yaşta) beyaz dizi yazma iddiam nereden çıkmıştı acaba? Yukarıdaki kitap adlarında geçen duygu ve durumları yaşamama henüz yıllar varken ne yazacaktım? Credo (sanırım), çocukken bizden büyük kuzenlerimizden yürütüp okuduğumuz Cep Fotoromanlardan edindiğim birikime güvenip aşkın tüm türevlerini anladım sanmışım.
Şimdi ise beni buna iten şeyin sadece o esasperante (çıldırtıcı, dellendirici) Adana sıcağının beyin hücrelerim üzerindeki oyunu olduğunu görüyorum.
Comunque (neyse), ben Kavgam’ı falan bir tarafa bırakıp kitaplığın alt gözünden babamın daktilosunu çıkardım ve salondaki yemek masasına, şu anki çalışma ortamımın bir benzerini kurdum. Kokusuyla, renkleriyle beni efsunlayan kırtasiye dolabından delle carte (kâğıtlar), kalemler çıkarıp çalışmaya başladım. Kâğıtları beyaz dizi kitaplarının boyutlarında kesip hazırladım, aralara kopya kağıdı yerleştirerek iki kopya yazmaya başladım.
Yazacaklarımın içeriği yaşıma başıma uygun olmayacağı için una furbizia (bir kurnazlık) düşündüm en baştan. Kitap bitip yayınevine götürdüğümde, yabancı bir yazardan çeviri yaptığımı söyleyecektim.
Circa venti pagine (yaklaşık yirmi sayfa) yazıp kendimden ve yazdıklarımdan sıkıldım, muhtemelen de utandım. Kitabın adı henüz yoktu, sonunda uyduracaktım gidişata göre. En kolay iş oydu zaten, qualsiasi (herhangi bir) isim veya sıfat tamlaması olurdu. Karakterlerim Amerikalı Emily ve yakışıklı esmer bir İtalyan genci Lorenzo Gabriti idi.
Kitaba dair tek hatırladığım, bu iki ana karakterin adları ve kitabın giriş cümlesi:
“Beline kadar inen ıslak saçlarıyla havuzdan çıktı güzel Emily.”
Kendimce harika bir giriş yapmıştım ama bir cümlede bu kadar mantık hatası olabilir mi? İnsan boş havuza girmediği sürece kuru saçlarla çıkabilir mi? Saçlarını havuzda bırakmayacağına göre tabii ki saçlarıyla çıkacak ve beyaz dizi karakteri olduğu için naturalmente (doğal olarak, elbette) güzel olacak. Ama bir beyaz dizide mantık aramak mantıksızlıktı.
İlk cümlem buysa gerisini düşünmek istemiyorum, meno male (neyse ki) bu sevdadan vazgeçip yırtıp atmışım yazdıklarımı. Ama benim kendimle hep bir scrivere o non scrivere (yazmak ya da yazmamak) Kavgam olmuş anlaşılan!
Bu mini teşebbüsü Mazimdeki Utanç adıyla anılar kitaplığımın arka raflarına gizledim ve hayat gailesi içinde kayboldum.
Aradan tanti anni (çok yıllar) geçti, şirketin yemekhanesinde bir grup yeni eleman, kıdemli arkadaşlarımızla yemek molasındaydık. Eskiden beyaz dizi kitapları vardı, ne okurduk diye gülüşüyordu bizden yaşça büyük olanlar. Beni de şeytan dürttü, “Ben bir tane okudum, bir tane de yazdım” dedim. Nereden bileyim yıllarca unutulmayacağını, şirket efsanesi olacağını bu lafımın.
Desteğini verdiğimiz sistem güncellendikçe bize de yeni manuali (el kitapları, kılavuzlar) gelirdi. Bölümde kitaplar dağıtılırken bana mutlaka “Al bunu oku, bir tane de sen yaz” denir, aynı coşkuyla kahkahalar atılırdı. O kıdemli kadim dostu arkadaşlarımız, monotono ve stressante iş ortamında biz çömezlerin varlığından pek memnunlardı, doğal halimizle çok eğlendirirdik onları.
Biz işe appena (yeni, henüz) başlayan ve amatör ruhunu kaybetmemişler, bir gökdelenin bir sürü katında çalışanlar arasındaki boş bölmelere serpiştirilmiştik. Bir yanımdaki pencereden a volo d’uccello (kuş bakışı) şehri seyrederken, sağ tarafımdaki bölmede çalışan Sim’e hayrandım. Benden yaşça oldukça büyüktü ve yıllardır IBM’de çalışıyordu. Sabahları çok cana yakın selamlardı beni ve gün boyunca ekran başında oturup telefonda müşterilerine destek verirdi. Benim eğitimini aldığım sistemden farklı bir sisteme bakıyordu, anlamadıklarımı sorup daha samimi olma şansım da yoktu.
Muhtemelen bende yüz göz olacak, çat kapı sabah kahvesine geçecek una vicina (bir komşu) potansiyeli görmüştü, mesafeli duruyordu, ne de olsa bir yıl boyunca yanında oturacaktım. O kadar da değil, benim de bir gururum vardı yapmazdım öyle ama Sim’in kim olduğunu bilsem gururumu ayaklar altına alır, ne yapıp edip sua madre (annesi) ile tanışırdım!
Nihal Yeğinobalı, 1950 yılında Vincent Ewing pseudonimo (takma yazar adı) ile Genç Kızlar adlı romanı yazan çevirmen ve yazar. Anneme ve arkadaşlarına, romandaki kızları aralarında paylaşıp Adana Kız Lisesinde o yatılı kız hayatını yaşıyormuş hissini yaşatan dönemin efsane romantik romanı Genç Kızlar.
Amerikalı bir yazarın romanının geçtiği sanılan yatılı kız okulu da Nihal Yeğinobalı’nın kendi okulu Arnavutköy Amerikan Kız Koleji, yani eskiden kız okulu olan, bugünkü Robert Lisesi. Tabii bu gerçek çok yıllar sonra ortaya çıktığı için lise yıllarında bilmezdik bunu, neanche il libro (hatta kitabı da). Ben çok sonra, bilerek okuyunca okulun her bir köşesini bulmuştum tasvirlerde. Bilmeden anlamak mümkün değildi ama! Kitabın bendeki kopyasında kendi adı ve fra parentesi (parantez içinde) takma adı var.
Kitabın yeni baskılarında artık yalnızca yazarının gerçek adı yazıyor. Nihal Yeğinobalı’nın kendi yaşam öyküsünü içeren Cumhuriyet Çocuğu adlı bir kitabı daha var. Sim ve adını koyduğu kardeşi Tim’in (Timur) babaları, allora (o dönem) Ankara’da ABD Elçiliğinde kültür ataşesi olarak çalışan Morton Schindel ile evliliğinin de olduğu, ülkenin bir dönemine ışık tutan sincero (samimi) bir öykü.
Nihal Yeğinobalı bu yıl Mart ayında vefat etti, 16 Mart 2020 tarihinde Sözcü Gazetesinde yayınlanan ilan “Cumhuriyet Çocuğu Nihal Yeğinobalı” diye başlıyordu!
Benim beyaz dizi kitabı yazarken düşündüğüm şeyi yıllar yıllar önce yapmış olan bu tatlı kadının dilinden:
Elli yıl kadar önce ilk romanım Genç Kızlar’ı yazdığımda ben de bir genç kızdım. Romanın gerçekçi olabilmesi için katmam gereken erotizm dozunun, o günün ölçülerine göre fazla ağır kaçacağını bildiğimden, takma bir erkek adı kullandım: Vincent Ewing.
O yıllarda çeviri romanlar telif romanlardan daha gözdeydi, bu erkeğin Amerikalı olmasına karar verdim ve romanı İngilizceden çeviriyormuş gibi kaleme aldım. Yayınlandığı günlerde bir anda o zamana kadar en çok satılan, sevilen Türk romanı oluvermesi beni çok şaşırtmıştı. Oysa Genç Kızlar’ı benim yazdığımı, yakın çevremdeki birkaç kişiden başka bilen yoktu.
Bu aldatmaca, o yaşımda bana çok keyifli bir oyun gibi gelmişti. Uzun yıllar romanımın kapağında Vincent Ewing takma adını kullanmayı sürdürdüm.
Artık bu yabancı adın ardına sinmenin eski tadı da kalmadı, gereği de. Pek çok kişi bu gerçeği öğrendi. Genç Kızlar romanım, Can Yayınları’ndaki yeni baskısıyla birlikte, ilk olarak okurlarımın karşısına, takma adımın yanı sıra, gerçek adımla çıkıyor: Nihal Yeğinobalı ya da Vincent Ewing.
Hem Nihal Yeğinobalı hem Vincent Ewing.
Hiç bilmiyordum Ülgen, sayende öğrendim çok teşekkürler..
Bir de Muazzez Tahsin Berkant vardı o zamanlar popüler kitaplar yazan, biraz da erotizm vardı tabii..
Halide Edip’te ilk aşk romanı Handan’ı yazdığında infial yaratmış?
Tanışabilme şansını ıskalamam fena… Sizin kitap kulübü için fena fikir değil Cumhuriyet Çocuğu aslında..
Çok eski anılar uyandı. Beyaz veya Pembe Dizi vardı. Bir zamanlar okurduk gerçekten. Fotoromanları da hatırlarım. Kerime Nadir de aşk romanları yazarıydı. Belki o da bir nickname ile yazmıştır. Ellerine sağlık.
Yıldız Teyze hatırlamadı Miss Bee olduğunu ama annem unutamamış.. Anneme saçlarını annesi ören masum saf bir kız düşmüş romandan :))
Yazdığın beyaz diziyi yatakhaneye getirseydin keşke, çok sükse yapardın ?
Kesin, aşka susamış bir avuç yeni yetme kız!!