Mi chiamo Pollyanna, e tu come ti chiami?

Benim adım Pollyanna, ya senin adın ne?

Negli ultimi giorni (son günlerde) corona bitince diye söze başlayanlara o bitmeyecek ki, biz biteceğiz demeye başladım sürekli.

Geldiği gibi gideceğini, sabırlı olmamız gerektiğini söyleyen, neleri atlattık bunu mu atlatamayacağız diyen arkadaşlarımın ve öğrencilerimin avutma çabalarında kendi ifadelerimi duymaya başladım. Ora tocca a loro (şimdi sıra onlarda), artık onlar bana el attı!

Ieri (dün) bir arkadaşın teslim olmuş gördüm seni deyince silkinip kendime geldim. Teslim olmak kitabımda yok benim, ne badireler atlattım, coronaya mı teslim olacağım? O kim be, görünmesin gözüme!

Karantinanın başlarında Balkon Cafe, Mutfak Restoran fantezileri iyi gelmişti. Bence yine kendimi kandırdığım bir gioco (oyun) atmosferinde çıkarım depresyondan, daha yeni girdim zaten. Madem tatil yapamıyorum ve yeni anı üretemiyorum, bari eskileri temcit pilavı gibi ısıtıp balkonda ve pencerelerin önünde vacanze d’estate (yaz tatili) yapayım diye düşündüm.

Bir önceki günden kalan pilavı ısıtıp yemek bizim işimiz!

Biraz fotoğraf karıştırıp hafızamı tazelerim, biraz da hayal gücüme sığınırım. Allah izin verirse oldu bu iş, sırt çantamı hazırlayayım subito (hemen). Bu sefer koca walkman yok, telefonumu ve kulaklığımı alsam yeter!

Nasperver e Cem
al caffè apéro

Geçen yaz kalbim Ege’de kaldı, oradan başlayayım diyorum. Aklım ve midem de eski öğrencim tatlı Nasperver ve Cem’in Alaçatı’daki şirin mekânı apéro’da kaldı. L’estate scorsa (geçen yaz) yaptığımız gibi sürpriz yapacağım ve mutfağa geçip Ülgen Ablasına kendi elleriyle yaptığı nefis fesleğen soslu sandviçinden isteyeceğim. Stasera (bu akşam) güneşi orada batırırız artık. Yine Bramasole’de kalırım, o güzel ev yapımı reçelli, simitli kahvaltılarını özledim.

Ad Alaçatı

-Mutfakta bir kafe dekorasyonu ve pencereden izlenen begonviller, müzik Sezen Aksu, ilk şarkım Kalbim Ege’de Kaldı-

Bir sonraki durağım Samos. Tanti anni fa (çok yıllar önce) arkadaşlarımla Bodrum’da buluşmadan önce tek başına gezdiğim birkaç Yunan Adasından la mia preferita (en sevdiğim). Kalacak yer bulamamıştım bir türlü, her yer otel ve pansiyondu ama hepsinin tüm odaları doluydu. Beni yorgun ve çaresiz görüp kendi misafirleri için ayırdığı nefis manzaralı yedek odayı hazırlayıp, sulla terazza (terasta) bekletirken elinde koca bir tepside börek, portakal suyu ve pasta ile gelen Atinalı mimar arkadaşım Popi’ye sürpriz yapacağım. Arkadaşım diyorum, o gün tanıştık ama zamanımın çoğunu onunla ve minik oğlu Dimitri ile geçirmiştim. Ayrılırken benden pagamento (ödeme) almamak için fena direnmişti sarılıp.

Nell’isola di Samos

-Balkonda karşıdaki zeytin ağacının karşısına mezelerle donatılmış bir taverna masası, müzik Yorgos Kazantsis, ilk parçam Sorocos-

Mio nipote maggiore (büyük yeğenim) minicikken, ablamı ziyarete gittiğimiz San Diego da yeniden gitmek istediğim yerler arasında. İstifa edip gittiğim için iki ay kalabilmiştim ve hayatta verdiğim en uzun molaydı bu, fino a quest’estate (bu yaza kadar). Şubat ayında, okyanus kenarında güneşi batırırken, göğü delen palmiyelerin altında martılarla sohbet ettim ve onlarla birlikte planladım dönünce yapacağım işi. Da lontano (uzaktan) bakınca daha özgür düşünebiliyor insan, eğitim ve iş deneyiminin devamı olmak zorunda olmayan, ama onlardan edindiklerimi de ekleyip severek, ruhumu katarak yapabileceğim bu işi orada tasarladım. Gidip o martılara teşekkür etmem gerek.

A San Diego

-Balkonda hep karşısında oturduğum palmiyelere bakan bir sofrada Meksika yemekleri, müzik Eagles, ilk şarkım Hotel California-

Oralara kadar gitmişken hemen sınırdaki Tijuana şehrine geçip Meksika’ya gideceğim. Yıllar önce San Diego’ya giderken bunu kafama koymuştum, hatta Meksika gümüşü takılar almayı bile hayal etmiştim ama Amerika’daki mesafeleri dikkate almamışım, öyle come nell’Europa (Avrupa’daki gibi) trene atlayıp çat oraya çat buraya gidilmiyor. Ne yapalım, kısmette bu yaz gitmek varmış!

In Messico

Yine balkonda, başka bir noktada görünen yuka ağacının karşısında, kafamda bir hasır şapka, omzumda rengârenk şalım, gümüş takılarım, tekila ve dip sosa batırıp doritos ve panço keyfi, müzik Narcos dizisinin müzikleri, ilk şarkım Dos Gardenias-

Emily’i birkaç hafta önceki yazımdan hatırlayacaksınız. Nasıl ısrarla Bali’ye çağırdı anlatamam. Kıramadım, onun High Vibe Yoga Merkezinde l’ospite (misafir) olacağım bir hafta. Yorucu olacak Meksika’dan oraya uçmak ama değer, orada dinlenirim nasıl olsa.

Balasana a Bali
A Bali

-Fotoğraf, balkondan karşı apartmanın bahçesi, Bali’de kalacağımı hayal ettiğim kulübe aslında apartmandaki çocukların salıncağından bir görsel, Balasana pozisyonunda (çocuk duruşu) güneşi batırıyoruz derin gevşeme müzikleri eşliğinde-

Palmiyelerin arkasındaki selvi ağaçlarına odaklanıp bir Toskana tatili var sırada. Bu sefer Cortona’ya da gideceğim, Casa Bramasole’yi görmek istiyorum. coronaya Amerika’da yakalanan Frances ve Ed gelmiştir artık Cortona’daki evlerine. Senza preavviso (haber vermeden) gitmem zaten.

-Selvilere bakarak elimde bir kadeh Chianti şarabı ile Toskana Güneşi Altında, müzik Jeff Steinberg, Romance in Tuscany albümü-

Son durağım Floransa. Buradan dönüyorum Türkiye’ye, uçağım erken, non ho molto tempo (çok vaktim yok) ama Santa Maria del Fiore Katedralini ziyaret etmek ve Ponte Vecchio’da güneşi batırmak istiyorum.

A Firenze

-Odamın penceresinden görünen cami kubbesine bakarak, iki üç saatte bir yapılan “rehavete kapılmayalım, maskemizi takalım, bu süreci de inşallaaah hep birlikte aşacağız” anonslarını duymazdan gelip bir ayindeymişim gibi huşu içindeyim, katedralden çıkınca o çınarın gölgesindeki bankta dinleneceğim biraz, müzik kilise müziği-

Yarın da şu dut ağacından delle foglie (biraz yaprak) toplayayım ipek böceklerime, kalmamış kutuda. Biz eskiden ayakkabı kutularında ipek böceği beslerdik, eskidendi çok eskiden.

İlkokuldan daha geriye gider miyim bilmem ama bu regresyon terapisi ve tatil iyi gelecek bana, corona bitince travma neyin bir şeyciğim kalmayacak.

Aaa fark ettiniz mi, corona bitince dedim, o bitecek biz bitmeyeceğiz!

Not: İnsanın evi gibisi yok inanın. Tatilim çok güzel geçti ama balkonda şöyle ayaklarımı uzatıp bir kebap sofrasında Müslüm Gürses’ten Tanrı İstemezse eşliğinde Çukurova güneşini batırmayı çok özledim.

“Mi chiamo Pollyanna, e tu come ti chiami?” üzerine 2 yorum

  1. Müslüm Gürses’in adını görünce sorayım dedim, filmini seyrettin mi Ülgencim? Seyretmediysen tavsiye ederim, ben seyredene kadar hayatını da şarkılarını da bilmiyordum. Filmi çok beğendim, Timuçin Esen harika oynuyor. Favori şarkım ‘Nilüfer’.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir