Rönesans ruh!
Rönesans ruhunu az çok biliriz de Rönesans ruh nedir bir bakalım bugün. Fra di noi (aramızda) çok sayıda Rönesans ruh olduğunu bildiğim için bugün Margaret Lobenstine’in The Renaissance Soul kitabından yola çıkarak ruhumuzda bir viaggio (yolculuk) yapalım istedim.
2015 yılında hayata veda eden Amerikalı yaşam koçu, yazar, öğretmen, aktivist Margaret Lobenstine’ın Rönesans ruhlu insan tanımı yüreğime su serpti. Ben arada bir düşünür ve üzülürüm, çıkıp saatlerce konuşabilecek düzeyde bilgi birikimim, uzmanlığım yok belirli bir konuda diye. Ama dakikalarca konuşabileceğim tanti argomenti (birçok konu) var.
Bir alanı bırakıp diğerine geçme hevesi ve cesareti olan, brevissimo (kısacık) hayat dilimine ilgili veya ilgisiz farklı birçok şey sığdırıp yeni keşifler yapmayı seven ve bu şekilde zenginleşen insanları Rönesans ruhlu olarak tanımlıyor Lobenstine.
Yalnızca bir konuda uzmanlaşıp hayatı boyunca bu uzmanlığı derinleştirerek hem güvende hem daha başarılı olmak da bir opzione e scelta (seçenek ve seçim), farklı tutkuların peşinden gidip konfor alanından çıkarak aklında ve gönlünde yatanları yaşamına entegre etmek ve hatta oradan bir iş yaratmak da.
İş dünyasında genellikle lineerlik aranır. Örneğin, bir şirket muhasebeci arıyorsa, konusunda uzman ve deneyimli kişiye şans verir. İyi muhasebe bilen ama aynı zamanda bir müzik grubunda bas gitar çalan bir şairin özgeçmişi uygun görülmez. Nello stesso settore (aynı sektörde) benzer işi senelerce yapmış olan kişinin karşısında sürekli sektör ve pozisyon değiştirmiş olanın şansı azdır. Rönesans ruha iş dünyasında burun kıvrılır, özgeçmişindeki boşluklara veya tutarsızlıklara tolleranza (hoşgörü) gösterilmez.
Ama yeni arayışlar ve denemeler güzeldir. L’anima rinascimentale spor, müzik, dil ve diğer alanlarda da gösterir kendini. Din için geçerli midir bilmem, geçerliyse eğer Reform ruh deriz ona o zaman. Naturalmente (tabii ki) maymun iştahından bahsetmiyoruz, yaşam karşısında iştahlı olup birçok şeyi iyi düzeyde yapıp mutlu olmak ve fayda üreterek çevresindekileri mutlu etmek söylemek istediğim şey.
Rönesans ruh, aşağıdaki kupanın üzerinde yazdığı gibi, gözlerini eski sonlara kapayıp kalbini yeni başlangıçlara açabilen insanların ruhunu tanımlıyor.
Kendime Rönesans ruh nişanını şöyle verdim: Ben çocukluğumda öğretmen olmayı hayal ederdim, o yönde bir eğitim almadım ama gün geldi kendimi öğretmen olarak kendi işime tayin ettim. Öğretmenlik eğitimi almadım ama tecrübeliydim: ilkokulda ad una classe immaginaria (hayali bir sınıfa) ders anlatır gibi ders çalışırdım, ortaokul ve lisede sınav öncesi yatakhanede fen derslerini anlatan arkadaşlarımın öğrencisiydim ama ben de matematik öğretmeniydim, üniversite boyunca İngilizce ve matematik dersi verdim. Alaylı öğretmenim yani, alay etmeyin.
Elime sürekli çevirmem için yazılar tutuşturuldu, derken onu da işe çevirdim. Yazar olmayı hayal ettim ama olamadım, olmuş gibi hissettirecek şeyler yaptım, yapıyorum. Tutkuyla öğrendiğim bir dili con grande gioia (büyük keyifle) öğretmeye çalışmak veya bugün oturup bu yazıyı hazırlamak bile Rönesans ruhun özelliği oluyor okuduklarıma göre. Tutkularım işim oldu, işim tutkum, hayaller de bir şekilde girdi işin içine, daha ne!
Comunque (neyse), kısaca Margaret Lobenstine’in kitabı bayağı bir özgüven aşıladı bana, iyi geldi kıyısından köşesinden Rönesans ruhlu insan kategorisine girmek. Margaret’im ruhuma su serpti, ben de onun ruhuna fatiha okudum!
Perché (neden) rönesans ruh olarak adlandırmış Margaret Lobenstine bu ruh durumunu? Perché (çünkü) Rinascimento (Rönesans, yeniden doğuş) bu birden fazla şey yapma güdüsünün dikkat dağınıklığı, delilik, çılgınlık, maymun iştahlılık olarak değil, bir erdem olarak görüldüğü bir dönem. Çok sayıda çok yönlü sanatçı ve bilim adamının ortaya çıktığı bu dönemde, insanın potansiyelini ön plana çıkaran anlayışın öncüsü, insan istediğinde her şeyi yapar diyen Leon Battista Alberti’dir. Ressam, mimar, bilim adamı, şair, matematikçi ve sporcu olan Alberti’nin kendisi de bu sözün örneğidir. Michelangelo ressam, heykeltıraş, mimar ve şairdir. Isabella d’Este, Sir Thomas More ve daha birçok ismin yanında bir de Leonarda da Vinci örneği var tabii: heykeltıraş, ressam, anatomist, yazar, hezârfen, astronom, mimar, mühendis, mucit, matematikçi, müzisyen, botanist, jeolog, kartograf.
Var mı arttıran?
Rönesans dönemi dışında örnek vermek gerekirse siyasetçi, diplomat, yazar, mucit, bilim adamı, filozof Benjamin Franklin geliyor hemen akla. Thomas Jefferson (1743-1826), George Washington Carver (1864-1943) ve Winston Churchill (1875-1965) de yakın tarihin Rönesans ruhlarından.
Atatürk’ü düşünmeyi size bırakıyorum!
E finalmente (ve son olarak), Floransa’da doğduğu için ailesinin Florence adını verdiği istatistikçi, sosyal reformcu ve tabii kendini halk sağlığına adamış dünya çapında bir hemşire olan Florence Nightingale, nam-ı diğer Lambalı Kadın. Bu yıl 12 Mayıs’ta balkonlara çıkıp alkışlayarak kutladığımız Dünya Hemşireler Günü onun doğum günü.
Çok eskilere gidecek olursak da hekim, mimar, mucit, mühendis, heykeltıraş, astronom, yazar ve firavun Zoser’in veziri olan İmhotep ve mantık, psikoloji, astronomi, metafizik, doğa, siyaset, ekonomi, dilbilim, retorik gibi disiplinlerde eserleri olan Aristo’yu anmadan geçmemeliyiz.
Rönesans ruhlu olmanın diğer adı da multipotenziale (çok potansiyelli) olmak ama Rönesans ruh metaforunu sevdim ben, naçizane kendi ruhum adına konuşayım, daha havalı ve kesinlikle çok daha iyi hissettiriyor. Yukarıda adı geçen dâhi Rönesans ruhlar ile başka hangi çatı altında bir araya gelebiliriz, hangi ortak ifadeyle anılabiliriz ki!
Hayatı boyunca tek bir tutkunun peşinde gidip onu yaşamak (Mozart gibi) ve çok sayıda ilgi alanı ve tutkuyu bir yaşama sığdırmak (Da Vinci gibi) arasındaki skalada kalan herkes Rönesans ruhlu olarak tanımlanıyor nel libro (kitapta). Bir konuda derinlemesine uzmanlaşıp mesleğini en başarılı şekilde icra ederken tutkularından vazgeçmemek, başarılı kariyerini tutkularının verdiği keyifle beslemek yukarılarda bir mertebe tabii!
Bu yazıyı okuduğunu bildiğim ve ayrıca tanıdığım muhteşem Rönesans ruhlar var, solamente (yalnızca) bazılarını ikişer rolleri ile yazıyorum: profesör doktor doğa bilimci, profesör doktor yazar, ressam şair, kadın çiftçi kafe sahibi, mimar müzisyen, eğitimci şair, sanatçı futbolcu, uzman yönetici dernek başkanı, uzman şef işletmeci, sigortacı şarkıcı, yoga eğitmeni kafe sahibi, yazılım mühendisi motokrosçu. Çoğunluğun ek olarak annelik ve babalık gibi tam zamanlı bir yan uğraşı da var. Zaten yeni bir dil öğrenme isteği, hele de bu dil keyif için keyifle öğrenilen İtalyanca ise, Rönesans ruhun bir özelliği.
Bir Leonardo değiliz belki ama bence corona aşısını bulan bizim Rönesans ruhlu gruptan çıkacak!
Benim Rönesans ruhlu kadim dostum Funda çok başarılı bir diş hekimidir. Mesleğini adeta bir sosyal sorumluluk projesi gibi, Florence Nightingale edasıyla passione (tutku) ve spirito di sacrificio (özveri) ile yaptı. Arkadaşı ve komşuyu bıraktım, arkadaşın komşusu ve komşunun arkadaşından bile ücret almaya varmadı eli ve yüreği. Kahkaha attırarak açtırdı hastalarına ağzını ve güldürmeye devam ederken tedavi etti. Yoğun işinin yanında aktif dernek üyesiydi ve sürekli fayda üretti. O arada da, çok iyi eğitim alan ve almaya devam eden üç harika çocuk yetiştiriverdi.
Muayenehanesini kapatınca dinlenecek sandım, al contrario (aksine) meslek lisesinde iki yıllık sanat tasarımı eğitimi aldı. Neyse artık dinlenir derken üniversite sınavına girdi ve iç mimarlık bölümünün alt dalı olan iç mekân tasarımı meslek yüksekokulunu kazandı. corona döneminde gayet disiplinli bir şekilde uzaktan eğitimine devam etti. Biz onu izlerken yorulduk, o yorulmadı. Bundan sonra, kahve tutkusunu iç mekan tasarımı becerisi ile sentezleyeceği bir kafe açmasını bekliyorum.
Çok tatlı bir Rönesans ruh daha tanıyorum, başarılı bir sporcu ve harika bir piyanist. Derslerindeki başarısından bahsetmiyorum bile. Multipotenziale, zeki, harika bir kız. Fakat ruhunu askıya almış bir hali var uzun süredir. Bu sene 12. sınıf olacak ve üniversite için hazırlanması gerekiyor. Henüz nerede ne okumak istediğine, neredeyse okumak isteyip istemediğine dair bir fikir duyamadık. Ters tepmesin, terslenmeyelim diye esprili bir şekilde sorunca, o daha da esprili bir şekilde ustaca geçiştiriyor konuyu ama artık yavaş yavaş kıpırdanmamız, biraz fikir üretmemiz gerek.
Beni okuyorsa bir de buradan sesleneyim, “Tatlım bak anneciğin yataklara düştü, ben kendimi sadece sana adayacağım seneye, sen gelmezsen kilit vuracağım ofise, yapma etme, gençsin güzelsin, coronanın sillesini hepimiz yedik, gel küllerimizden yeniden doğalım, yeniden şekillenelim, rönesansımız reformumuz başlasın.
Ruhumuz askıda kalırsa Askıda Ruh kampanyası başladı sanıp kaparlar ruhumuzu ona göre, hele senin güzel ruhunu bırakmazlar öyle askıda, benden söylemesi!
Ülgencim, bana da Fizik öğretmiştim, hangi seneydi tam hatırlamıyorum ama senin sayende geçmiştim ???
Ben kim fizik kim, beni de Demet çalıştırırdı.. Şu 1 alırsak ortalamayı 4 düşürdüğümüzde karneye 6 gelen lise son yılı mı acep? Sınava çalışmak yerine bizim okul mezunu tiyatrocuların oyununu izleyip 1 alayım diye dua edip yatmıştım 🙂 Yarın bu konuyu masaya yatıralım zoom’da!!