Batmakta olan yıldızları kurtarıyor!
Gerçekten kurtarıyor, ben kefilim, beni kurtardı ve saldı al cielo (gökyüzüne). Bir gece, tam ben suya batmak üzereyken geldi, şemsiyesini ve fotoğraf makinesini kumların üzerine bırakıp, var gücüyle çekti çıkardı beni sudan.
Müeyyet’i daha önce Sarelle sorelle başlıklı yazımda anlatmıştım. Ama ablalarımızı çekiştirdiğim için onlar anlamasın diye isim vermemiş, resim vermiştim.
O yazıdan un piccolo estratto (küçük bir alıntı):
Çok tatlı bir arkadaşımla her Cuma 15.00-17.00 kahve ritüelimiz var, vardı yani. corona onu da çok gördü, gözü kaldı gözü çıkasıcanın! En çok özlediğim ritüelim kesinlikle. Çünkü bu oturum, kahve ve lezzetli kurabiyelerin çevresinde yaptığımız bir terapi seansı aslında. Bir insan diğerine bu kadar mı iyi gelir, gerçek bir şans benimki! Birlikteyken gözlerimden yaşlar gelen kadar güldüğüm, rahatça ağlayabildiğim ve yanında her zaman huzur bulduğum meleğim o benim.
Kahve ritüelimizi sabaha aldık per ora (şimdilik). Beş aydır her sabah birbirimize kahve etrafında bize özel temalar içeren güzel bir fotoğraf gönderip güne başlıyoruz.
O her gece birbirinden tatlı bir resimle iyi geceler de diliyor bana. Hissediyor sanırım benim akşama doğru ağırlaştığımı. Batmayayım diye bir ip atıyor mutlaka, bir masal okuyup sarıyor sarmalıyor, öpüp rüya âlemine uğurluyor.
Adının anlamı gibi kuvvetlendirilmiş, güçlü, sağlam, canım arkadaşımın doğum günü bugün.
Umarım bugünkü Happy Hour’da deniz kenarında, böyle güzel bir gökyüzüne benim yerime de bir kadeh kaldırır.
Benim kadehime de böyle donmuş üzümler atılsın per favore!
Şarkımız Spente le stelle. Geçen gün yazıma eklediğim Roma videosunda İspanyol Merdivenleri’nin olmadığı dikkatimi çekmişti, bari orada dinleyelim Emma Shapplin’i. Şarkıda yıldızların sönmüş olduğuna bakmayın, şarjım bitmesin diye gündüz kendimi söndürüp güneş enerjisinden faydalanıyorum. Gece gökyüzündeyim ve accese le stelle, beklerim.
İyi ki doğdun cicim ve iyi ki hayatımdasın. Şeyh Galip’in dediği gibi Hak’tan bize sultân-ı müeyyedsin efendim!