Çilli horozum!
coronanın küresel çapta nelere capace (muktedir) olduğunu hep beraber izliyoruz ama çok şükür ki bunu birçok insana göre çok daha küçük ölçekte yaşıyoruz. Dün ofiste çevremden gelen sesleri gülümseyerek dinlerken, kendi küçük çapımdaki değişikliklere değineyim biraz diye düşündüm.
Ofisim sıfır desibel bir sessizlikte huzurlu bir köşedeki bir apartmanın zemin katında. Sokağa değil, apartmanın otoparkına bakıyor, ders masamızdan yalnızca ağaçlar ve birkaç araba görüyoruz. Dikkat dağıtan hiçbir şey olmadığı için ideal bir konum yani.
Ancak prima della quarantena (karantinadan önce) yakınlarda asi bir horoz peyda olmuştu, horozların ötmesi gereken sabahın erken saatleri dışında sürekli ama sürekli öten ve beni hafif geren bu horozun sesi hayatımın bir parçasıydı artık. Nereden çıktı ya bu, şehrin ortasında horoz ne geziyor diye sık sık geçiriyordum içimden. Hatta itiraf edeyim, onu kaçır(t)ma fantezim bile vardı. Arada bir deli deli Çilli Horozum şarkısını mırıldanıyordum: Horozumu kaçırdılar, damdan dama uçurdular, suyuna da pilav pişirdiler, bili gah bili gah bili bili gah gah!
Evde geçen üç aydan sonra ilk defa geldiğimde ise horoz ötüverince nasıl sevindim anlatamam. Hayatta ve hâlâ buralarda olduğu için çok mutlu oldum. Continuamente (devamlı) ötüyordu yine ama bende de sonsuz bir hoşgörü peyda olmuştu! Her öttüğünde tatlı tatlı gülümserken buldum kendimi ve eski kendimden korkmaya başladım. Bu sefer, ötmediği aralıklarda bir endişe ve gerginlik başladı, niye sustu, yoksa başına bir şey mi geldi?
Motor montaj adaptörü, hidrolik pompa sökücü, basınç sensörü uzatma kablosu kiti gibi insana hiç fenalık vermeyen, birbirinden tatlı konularda teknik kılavuz çevirileri aldığım için qualche giorno (birkaç gün) ofise kaçtım. Ben görev aşkıyla yanıp tutuşurken horoz görevini asla yapmıyor ve ben mecburen saat kuruyorum sabah erken uyanmak için. Belli bir saatten sonra ise çıkıp benim onu uyandırasım geliyor, o ötmeden çalışamaz oldum artık!
Horoz ötmeye başlayana kadar, lavare i piatti e spolverare (bulaşık yıkama ve toz alma) gibi dikkat gerektiren diğer işlerimi tamamlayıp o tatlı sesi duyar duymaz işimin başına oturdum. Derken evlerden çocuk sesleri gelmeye başladı. Bir evdeki küçük kız, öğretmenim ses gelmiyoo, hayır hâlâ gelmiyo diye bağırıyordu. Zavallı öğretmen çok çabaladı belli ama ses bir türlü gelmedi ki kızcağız yarım saat bu şekilde bağırarak direndi. Diğer bir evdeki oğlan çok çalışkan herhalde, sürekli yaptım öğretmenim işte diye (nasıl gösteriyorsa artık) ekrandan öğretmenin gözüne girme çabasındaydı.
Bu süreçte beni en çok şaşırtan ve hayran bırakan grup olan çocuklardaki bu iştaha hayran oldum. Il mio appetito (benim iştahım) ise öğrenme yerine tamamen yemeye yönelik. Motor montaj adaptörü kılavuzu bitti, kahve yanında kek mi yoksa kurabiye ile mi ödüllendirsem kendimi diye kararsız kalmalar, pompa sökücü kılavuzu bitince tatlı ekşi soslu tavuk ve noodle getirtme hayali kurmalar! Hatta bir ara çocuklara yaa boşverin ne dersi, gelin hamburger kola patates kızartması parti yapıp kopalım diye çağrı yapmayı bile düşündüm. Ama ders dururken gelmeyecek gibi bir duruşları vardı. Bir çocuk olgunluğuna erişebilmek isterdim gerçekten.
Verso la sera (akşama doğru) apartmandaki çocuklar otoparkta futbol maçı yaptı. Stadyum ayağıma geldi, hemen bilgisayarı bırakıp onları seyre koyuldum ve iki tarafa da eşit derecede tezahürat yaptım. Çok eğlendik, maç bitip evlerine dağıldıklarında onların enerjisi bana geçmişti sanki. Kısacık bir sürede kalan işlerimi tamamlayıp bir kadeh şarap eşliğinde Çin yemeği yedim. Gerçi yaşadıklarımızdan sonra Çin yemeği demek gelmiyor artık içimden, başka bir ad mı bulsak ne!
Bana yaşama dair ümit veren çilli horozuma Ümit Burnu’nu keşfeden Portekizli kâşifin adını verdim, Bartolomeu Dias. Bartolomeu, Madrid’den gelip İtalya’da yaşamaya başlayan Bartolito’nun kuzeni!
Not: Başlıktaki cilli sözcüğü benim uydurmam.
Not 2: Tatlı ekşi soslu tavuk yediğimi Bartolomeu duymasın aman, tatlıya bağladık ekşimesin aramız!
Bunları okuyunca hele videoyu izleyince nasıl yeriz bu güzellikleri?
Bu kadar övgü yağdırdım salağa, beşte ötmeye başladı bu sabah..