Babalar ve oğullar, anneler ve kızlar!
Portekiz’den gelen tatlı seramik horozlarıma Turgenyev’den esinlenerek Babalar ve Oğullar adını verdiğimi söylemiştim. Babalar ve oğullarının ilişki dinamiği farklıdır. Birlikte partita di calcio (futbol maçı) yapıp baş başa keyifli bir yemek yedikleri bir pazar gününün akşamında kıyasıya bir kavgaya tutuşabilirler. Her an patlamaya hazır bir dinamit vardır bu dinamik ilişkide, horoz gibidirler gerçekten.
Aile içinde birinci dereceden tanık olmasam da dinlediklerimden, gördüklerimden, izlediğim filmlerden ve okuduğum kitaplardan bilirim. Konu ister ideolojik sebepler gibi derin, ister ergenokolojik saçmalıklar gibi yüzeysel olsun, saman alevi gibi parlayan bir kıvılcımı başlatabilir. İlk erkek arkadaşım evlerini bir müzedeymişiz gibi gezdirirken, bir kapıdaki deliği gösterip babasıyla un litigo (bir kavga) esnasında kapıya attığı yumruktan bir hatıra olduğunu söylemişti.
Ya kapı uydurukmuş, ya da yumruk çok sağlammış diye geçirmiştim içimden ve burnumu korumak adına onu hiç kızdırmamaya karar vermiştim! Şaka bir yana, bu yazıyı okuyor olma ihtimalini bildiğim için özellikle vurgulamak isterim ki fino ad oggi (bugüne kadar) tanıdığım en güzel huylu, en sakin insanlardan biridir. Sinirleri alınmış olarak tarif edilen sakin bendeniz bile bazen çok sinirlenirdim, o alttan alıp ortalığı yatıştırırdı. Bir şeye kızdığında bile ok gibi yerinden fırlar, biraz koşar, rahatlar, gayet sevecen dönerdi yanıma.
Anni fa (yıllar önce) bir öğrencim derse kolunda alçıyla geldi ve okulda basketbol oynarken düştüğünü söyledi. Ders bitince laflarken, hafta sonu babasıyla şiddetli bir kavga yaşadıklarını anlattı. Konu neydi hiç hatırlamıyorum, arabayı (ç)alma olabilir ya da eve geç gelme türünden bir şey. Ben hemen bir bağlantı kurup kolundaki alçının asıl sebebinin bir kapıya atılan esaslı bir yumruk olup olmadığını sordum. Yüzündeki şaşkınlığı anlatamam, kapıya değil duvara vurduğunu söyledi göz göze gelmekten kaçınarak!
Aradan birkaç ay geçti, İtalya’daki bir arkadaşımdan bir mail aldım. Oğluyla bir ağız dalaşına girmiş, oğlu kapıya vurup kırmıştı. Müthiş bir şaşkınlıkla uzun uzun anlatmıştı olan biteni. Ben de gayet sakin her evde böyle bir kapı bulunduğunu, bunun çok normal olduğunu, ileride ona bakıp güleceklerini yazmıştım. Bu sefer de benim rahatlığıma şaşırdı ve bir hafta sonra yine bir tartışma sırasında kendisinin de çileden çıkıp sofradaki yemekleri yere savurup ağlamaya başladığında oğlunun yerinden kalkarak dolaptan yiyecek bir şeyler alıp umursamaz bir tavırda mutfaktan çıkmasına şaşırmadı. Come ogni padre e suo figlio (her baba ve oğlu gibi) onlar da hep çok yakın arkadaş oldu ve olacak, söylemeye gerek bile yok.
Ma ragazzi (aman gençler), bunu teşvik edici bir yazı olarak almayın sakın. Öfke anında da camlı kapılardan uzak durun, çok ama çok tehlikeli!
Anneler ve kızlarının çekişmesi daha sessiz, kibar ve derindendir. Anneler, kızlarını sabahlara kadar ayaklarında sallamış olmanın verdiği güç ve güvenle pek sallamaz onları. Kaç yaşına gelirse gelsinler, yıllarca mürekkep yalamış ve hatta mürekkep şişesiyle shot atmış, görüş alanları çok geniş, come i loro occhi (gözleri gibi) koku alma duyuları da çok hassas olan, kamuflaj yeteneğine sahip avcı mürekkep balıklarına dönüşmüş kızlarına banyodan sonra saçını iyi kurut diye tembih etmekten asla vazgeçmezler örneğin. Ellerinde fön, gözlerini devirir koca kızlar ancak çaresiz!
Yetişkin gibi davranırken çocuk, çocuk gibi davranırken de yetişkin muamelesi görülen bir ilişkidir anne kız ilişkisi.
Her kadın yaş aldıkça fisicamente e spiritualmente (fiziksel ve ruhsal olarak) annesine dönüşüyor, bunu da ilk kendisi fark ediyor. Annem bazı davranışları karşısında hayrete düşüp gittikçe anneme benziyorum deyip güldüğünde, ben de gülerek ay evet gereksiz alınganlıklar, küsmeler falan dedim. Ve annem alınıp küstü. Devam ettim, bak söylediklerini kanıtladın işte diye ama küslük süresini uzatmış oldum sadece. Ama göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek daha var ki ben de gittikçe kendine benziyorum. Özür dilemeler, birtakım şirinlikler işe yaramayınca kendinin anneannemi barıştırmak için kullandığı kurnaz taktiklere başvuruyorum. Ve çok geçmeden il silenzio (sessizlik) bozuluyor ve şu soru geliyor: Sütlaç yapmıştım, getireyim mi? Bebekken çok severdin!
Yedirme tutkusu da anneannemden geçmiş tabii ki. O çöp bacaklı iştahsız küçük kızının artık son derece iştahlı, günlerce yemek yemese bile rezervleriyle yaşamını idame ettirebilecek tombul bir tavuk olduğunu kabullenemiyor. Evet artık dikkat et biraz yemene dediği günün ilerleyen saatlerinde kahvenin yanında cioccolato (çikolata) veya çayın yanında torta (pasta) ikram edebiliyor. Bu ikrama hayır demeyince de gizli bir keyif alıyor, hafif bir gülümseme beliriyor yüzünde. Bir telefon konuşması hatırlıyorum geçmişten, beni arayıp o gün rejime başladığını söyleyen ablama kurduğu komployu anlatmıştı keyifle: Seninki rejime başladım dedi, bir koca kâse ceviz koydum önüne, bir tane dahi bırakmadı hepsini yuttu.
Lisedeyken yatılı arkadaşlarımı Adana yemekleri tattırmak üzere hafta sonu eve davet etmiştim. Anneannemin hazırladığı magnifico (muhteşem) sofrada yok yoktu. Biz yemekhanenin minik porsiyonlarından sonra zaten kırılmış gibi yiyorken, anneannem sürekli kızım bir dolma daha al, oğlum biraz daha pilav vereyim diye yönetiyordu sofrasını. Bir yandan da bana kaş göz işaretleriyle sürekli ekmek tedariği yaptırıyordu. Derken bir arkadaşıma kızım içli köfteden de al dedi gayet otoriter bir tonda. Kızcağız aldım teyzeciğim ellerinize sağlık dediği anda hayır almadın demez mi! Tam bir polis gibiydi, ben yerin dibine geçerken masanın altındaki copu gördüm dehşet içinde. Neyse onu çıkarmasına gerek kalmadı çünkü herkes her şeyden patlayana kadar yedi. Sevse de sevmese de!
Qualche giorno fa (birkaç gün önce) hâl hatır sormak için annemin arkadaşını aradım, kızı da benim arkadaşım. Kızını sorduğumda iyi o da, yanımdaydı biraz evvel gitti jandarma dedi! Kesin anneler de bir araya gelince bizi çekiştiriyor. Ne yapalım, onları o kadar seviyoruz ki korkudan kız erkek bütün çocuklar birer jandarma olduk şu dönemde. Polisler ve jandarmalar, asayiş berkemal şimdilik!
Secondo le mie osservazioni (gözlemlerime göre) çekişmenin en az görüldüğü ilişki kombinasyonu, hayranlık ve hoşgörünün sınırsız olduğu anneler ve oğullar ile babalar ve kızlar arasında.
Süt liman yaşayan babalar ve oğullar ile anneler ve kızlar, yaptığım bu genelleme ve attığım iftiralar için affınıza sığınaraktan…
Ulgenyev
Not: Yazılarımı ben okuyorum anneme, muhtemelen bu yazıyı okumayı unutacağım. Tehlike arz edebilir, daha yeni barıştık. Bu konuda size güvenebilirim değil mi Yıldız Teyze? Ben de jandarma konusunu kimseye söylemem, merak etmeyin!
Not 2: Anlattığım her şey gerçek, sadece esprili olsun diye annemin küsmeleri mübalağa. Annem corona döneminin başında bir kerecik küstü ve haklıydı. Çocukça bir çıkış yapmıştım ama sonunda sütlaçla tatlıya bağladık. Sonra da ağzımızın tadı bozulmadı hiç.
Benim annem bir melektir, bilen bilir. Umarım ben de gerçekten ona dönüşmeye başlamışımdır!
Sen zaten meleksin Ülgencim?
Bu yazıyı kendi kardeşlerimle paylaşacağım, umarım annenle karşılaşmazlar?
Ben okudum bile anneme, ciddiye alır küser sanmıştım ama pek sallamadı!