L’isolamento su un’isola

Bir adada tecrit!

Bir adasever olarak, kendimi adalarda çok daha mutlu ve özgür hissederim. Ve bu nedenle de gençlik yıllarımda şu ada senin, bu ada benim yelkovan kuşlarının peşi sıra gezer dururdum.

Midilli’ye gidişim, Assos’a dadandığım yıllara rastlar. Bir akşamüstü deniz kenarında otururken karşıdaki adanın mimarisini merak etmiş, bir kaçamakta da Ayvalık’tan oraya geçip Yunan adaları arasında island hopping yapmıştım.

Malta’ya gidişim ise bir arkadaşımın bana taktığı yüklü miktarda borcun karşılığında, yıllar sonra beni Malta’ya göndermesi ile olmuştu. Üniversiteyi bitirip işe başladığımda hiç dokunmadığım ilk üç maaşımı, arkadaşlık anlayışım gereği, gözümü kırpmadan kafe açan ve maddi sıkıntıları olan arkadaşıma vermiştim. O ise işi gücü çok yerinde olmasına, üstüne anche un’agenzia di viaggio (bir de seyahat acentesi) açmasına rağmen hiç ödememişti borcunu.

Yıllar sonra nasıl oldu da aklına geldiyse, bana Adana’dan ulaştı ve nakit ödeme yapamayacağını söyleyerek kendi turizm şirketi yoluyla Malta’ya yolladı beni. Eminim kontenjandan, sıfır maliyetle! Oysa ben çoktan bir bardak soğuk su içmiş ve hatta unutmuştum. En az otuz üç maaş daha almıştım o arada.

Ne yapayım, hazır gitmişken ada, denizaltı, deniz üstü turları almış, çok yakınındaki L’isola sorella (sister island) Gozo’ya gidip bir maaş daha harcamıştım üzerine. Ödendiği düşünülen bu borcun üstüne bir bardak da soğuk şarap içtim adanın eğlence merkezi St. Julians’da!

Ne kadar uzun anlattım, içime oturmuş belli ama durup dururken aklıma düşüp de gitmeyi düşünmeyeceğim Malta’yı çok sevdim. İyi ki gitmişim, ada adadır! Sicilya Arapçası kökenli Maltaca’ya da bayılmıştım. İtalyanca, Arapça ve İngilizce kelimelerin karışımı bu dili kesin öğrenirdim biraz daha uzun kalsam.

İtalyan arkadaşlarım bana Fata derdi. Peri anlamına gelen bu takma adımı çok severdim. İspanyolca öğrenmeye başladığımda Ada sözcüğünün peri anlamına geldiğini öğrendiğimde adeta kanatlandım. Uçuş kartlarımda Adana’nın ilk üç harfi ADA yazardı. Ada adında çok yakın bir İtalyan arkadaşım var. Ben de kızım olursa adını Ada koymaya kararlıydım. Come il suo significato (anlamı gibi) güzel bir sözcük: kısa, ferah, özgürlük çağrıştıran, tersten okunuşu aynı.

Ama tam o yıllarda Buket Uzuner Kumral Ada Mavi Tuna’yı yazdı ve sağım solum küçük Ada’larla doldu birden. Bir bardak soğuk su da bu noktada içtim!

Yanı başımdaki Kıbrıs’a ilk kez ortaokulu bitirdiğim yaz bir aylığına gitmiştim ve çok da sevmiştim. Biz o zamanlar Kıbrıs’ı yurtdışı sayardık, con il passaporto (pasaportla) gidip elimiz kolumuz yabancı marka kıyafetlerle, spor ayakkabılarıyla dolu dönmüştük. Nike ayakkabı, Fred Perry shetland kazak giymenin prestij sağladığı yıllar!

Kıbrıs ülke dışında gördüğüm ilk yerdi. Yaklaşık on yıl sonra iş için sürekli gitmeye başladım. Arada birçok ülkede birçok yer görmüş olduğum halde, çocukluğumun o yazında çok sevdiğim Girne yat limanını yine çok beğendim.

corona öncesinde dadandığım ve üç yaz üst üste gittiğim Kaş’ın karşısındaki Meis ise son gözdem! Asıl adı Castellorizo veya Kızılhisar olan, Yunanlıların Megisti dediği Meis, Kaş’a kaş-göz mesafesinde gözbebeği gibi bir ada. Meis, Gabriele Salvatores’in 1992 yılında Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ını alan muhteşem Mediterraneo filminin çekildiği yer.

Hey gidi günler hey! Şimdi burnumuzun dibindeki, burnumuza koymadığımız, şehrimizin neon ışıklı Sevgi Adası’na gidip cümbür cemaat mangal yapmaya, çekirdek çintmeye, veleybol oynamaya bile çoktan razıyız!

Ama kayıt olduğum İtalyanca kursu Melbourne’de olduğu için nei prossimi due mesi (önümüzdeki iki ay) sanal olarak da olsa bir adada olacağım için heyecanlıyım.

Bir sürü ada hikâyem var ama çok sevdiğim Sri Lankalı dostlarımın adasına bir türlü gidemedim maalesef. Eski adı Seylan olan, şeklinden ve coğrafi konumundan dolayı Hindistan’ın gözyaşı olarak bilinen Sri Lanka’ya gitmek hayalim.

San Michele

Venedik’in gözyaşı ise Murano ile Venedik arasındaki mezarlık adası San Michele! Napolyon, 1804 yılında Venedik’i işgal ettiğinde, şehrin yapısını ve belirli dönemlerde yükselen suları dikkate alarak ölülerin buraya gömülmesini yasaklamış.

Bunun üzerine, Venedik’in kısaca La Fenice (anka kuşu) olarak bilinen meşhur tiyatro binası Teatro La Fenice’nin mimarlarından Gian Antonio Selva, San Michele adasındaki mezarlığı tasarlamış. 1835-1839 yılları arasında komşu San Cristoforo della Pace adasıyla birleştirilip bugünkü şeklini alan mezar adasının güncel tasarımı 1860 yılında mimar Annibale Forcellini tarafından yapılmış.

Birçok milletten, etnik kökenden ve farklı dinlerden insanların mezarlarının bulunduğu adada yer tabii ki sınırlı. Bu nedenle, 1995 yılında çıkarılan bir kararnameye göre kişiler mezarlarının konumuna göre, burada 10-20 yıl kalabiliyor. Daha sonra kalıntılar, ailenin isteğine göre başka bir mezarlığa naklediliyor veya İtalyan Katolikler arasında yaygın olduğu gibi yakılıyor.

(1885-1972)

San Michele’de yalnızca ünlülere dokunulmuyor. Bu ünlüler arasında, 1924 yılında İtalya’ya yerleşen ve Mussolini’yi destekleyerek faşist işbirlikçi olarak faaliyet gösteren Amerikalı şair Ezra Pound da var.

(1882-1971)

Mezarı su quest’isola (bu adada) olan diğer bir ünlü de Rus kökenli besteci, piyanist ve orkestra şefi Igor Stravinsky. Ezra Pound’dan üç yıl önce doğup bir yıl önce ölen Stravinsky, ABD ve Fransa vatandaşı idi. Amerika’da ölmesine ve Venedik’te hiç yaşamamış olmasına rağmen, Rake’s Progress operası dahil olmak üzere birkaç eserinin ilk kez sahne aldığı Venedik’e hayran olduğu için vasiyeti üzerine ebedi istirahatgâhı San Michele’ye getirilmiştir.

Ben de nel mio testamento (vasiyetnamemde) bir güncelleme yapıp şansımı deneyeceğim San Michele için. İtalyanca öğretmek ve İtalyan kültürünü tanıtmak için az emek vermedim sonuçta!

Halk dilindeki adıyla Il Giorno dei morti (ölüler günü) için ailesiyle San Michele’ye giden Alessandro del Monte’nin ilgilenenler için YouTube’a yüklediği çok güzel bir video:

“L’isolamento su un’isola” üzerine 3 yorum

  1. Malta’yı bende çok sevdim ,özellikle sarı taşlarla döşenmiş yollarını, güzel sarı binalarını, İslami çizgiler taşıyan mimarisini çok etkileyici bulmuştum.
    Fakat az nüfuslu ve bakımsızdı bazı bölümleri
    Gemi yolculuğu sebebiyle çok uzun kalkamamıştık ,tekrar görebilmeyi isterim .

    1. Özgün bir yer gerçekten, ben de çok sevdim.. hep iyi ki gördüm derim.. Umarım yeniden gitme fırsatınız olur en yakın zamanda.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir