Nâzım Hikmet’in ölüm yıldönümü!
Nazım Hikmet, 1963 yılının 3 Haziran sabahı apartman kapısında gazetesini alırken kalp krizi geçirdi, hayata veda etti ama ölmedi!
İtalya’da Nâzım Hikmet’i yalnızca yetişkinler tanımıyor. Gün Benderli, Nâzım’ın Giderayak şiirinden esinlenerek adlandırdığı anı kitabında, Livorno’da ziyaret ettiği yakın arkadaşı Bianca Vidali’nin torunu Vittorio’nun 10 yaşına girdiği doğum günü partisinde kendisine yaşattığı şaşkınlığı anlatmış.
Vittorio, Gün Benderli’nin Türk olduğunu anlayınca koşup getirdiği ders kitabından heyecanla Nâzım Hikmet’in Sono Contento şiirinin olduğu sayfayı açmış. Nâzım’n Fevkalade Memnunum Dünyaya Geldiğimden şiirinden ilkokul öğrencilerinin anlayacağı ve onlara yaşam sevinci aşılayacak Dünyayı dolaşmak, görmediğim balıkları, yemişleri, yıldızları görmek isterdim gibi dizelerden derlenmiş bu Memnunum adlı şiiri görmek Benderli’ye kıvanç ve hüznü bir arada yaşatmış.
Derken, oradaki misafirlerden gazeteci Andrea Jardella, kaptan ve makinist yetiştiren Livorno Sivil Denizcilik Lisesi’nin sınıflarından birinin kapısında asılı olan bir Nâzım Hikmet şiirinden bahsetmiş: Ed ecco ce ne andiamo come siamo venuti, arrivederci fratello mare.
Zülfü Livaneli ve Leman Sam’ın sesinden dinlemeyi sevdiğmiz İşte geldik gidiyoruz, hoşçakal kardeşim deniz dizeleri!
Nâzım Hikmet’in en güzel aşk şiirlerini içeren Poesie d’Amore (Aşk Şiirleri) İtalya’da Ferzan Özpetek’in Le Fate Ignoranti (Cahil Periler) filmiyle popolarità (popülerlik) kazandı. 2001 yılında gösterime giren film sonrasında Nâzım Hikmet şiirleri romantik İtalyan erkeklerine ilham kaynağı oldu, kitap İtalya’da halen ünlü kitapçıların raflarındaki yerini koruyor.
İtalya’da Sevgililer Günü hediyesi olarak çok rağbet gören Poesie d’Amore, ilk olarak 1991 yılında İtalya’nın önde gelen yayınevi Mondadori tarafından basılmış. Hatta bu yayınevine geçmeden önce Lo Specchio tarafından 12 kez basılmış olduğu biliniyor.
Orada her baskının 5.000 adet olduğu düşünülürse, bizim için son derece gurur verici ama bir yandan da iç burkucu bir tablo çıkıyor ortaya.
Keşke kendi ülkesinde de bu denli sevilip benimsenseydi grande poeta (büyük şair)!
Benim bu kitabı keşfetmem ise Cahil Periler öncesine denk düştü ama yine de kendimi una fata ignorante (cahil bir peri) gibi hissettiğimi itiraf etmeliyim.
İşi gereği bir süre ailesinden uzak kalıp Adana’da ve daha sonra İstanbul’da yaşayan Türkçe öğrencim Mimmo, bir derse Poesie d’Amore kitabını getirip sevdiği birkaç şiirin Türkçe’sini bulmamı istedi benden. Nâzım’ın sade dilini Türkçe olarak da anlayabileceğini düşünüyordu.
Bu çok sevdiğim şiiri ilk sıraya alarak bir süre derslerimizin konusu yaptık kitabı ve öğrendiğimiz grammatica (dilbilgisi) kurallarını Nâzım Hikmet şiirleri üzerinde tekrar ettik:
En güzel deniz
henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz
henüz söylememiş olduğum sözdür.
Ben de bu vesileyle hemen kitabın fotokopisini çektirerek İtalyanca okumuştum şiirleri, sevdiğim dizelerin altını özgürce çizerek ve notlar alarak.
Fakat çevirilerin bu kadar başarılı olmasına hayret etmiştim, şiirleri Türkçe’ye hiç de benzemeyen bir dilde bu kadar rahat okuyup yadırgamıyordum. Biraz araştırıp çevirmen Joyce Lussu’nun Türkçe bilmediğini öğrendiğimde daha da hayrete düşmüştüm.
Meğer İtalyan bir scrittrice (kadın yazar) ve traduttrice (kadın çevirmen) olan Joyce Lussu ve Nâzım Hikmet şiirleri Roma’da yaşadıkları kaçamak bir buluşma sırasında birlikte Fransızca’dan çevirmiş.
Pek duyulmamış olsa da, eldeki verilerle bu aşk hikâyesine inanmamak zor: Karısı Münevver ve oğlu Memet’i İstanbul’da bırakarak ülkesinden kaçmak zorunda kalan, aşka aşık yakışıklı romantik devrimci Nâzım Hikmet ve o sırada Fransa’da sürgünde olan ünlü İtalyan komünist lider Emilio Lussu’nun karısı güzel Joyce Lussu.
Ve tabii ki birlikte çevrilen şiirlerdeki o duygu!
Son olarak, Ruhun bir ırmaktır gülüm dizesi ile başlayan şiirin Lussu için yazıldığı gibi bir magazin haberi vererek kaçıyorum.
La tua anima è un fiume, mio amore…
Not: Yarın Joyce Lussu’yu tanıyacağız
Not 2: Tam ben yazıyı yayınlarken sevgili Merih Soylu’dan harika bir fotoğraf geldi. Bir arkadaşı yollamış, etikette Nâzım Hikmet’in şiirini görünce çok şaşırmış
Paylaşmadan edemedim:
Günler gitgide kısalıyor,
yağmurlar başlamak üzre.
Kapım ardına kadar açık bekledi seni.
Niye böyle geç kaldın?
Soframda yeşil biber, tuz, ekmek.
Testimde sana sakladığım şarabı
içtim yarıya kadar bir başıma
seni bekleyerek.
Niye böyle geç kaldın?
Fakat işte ballı meyveler
dallarında olgun, diri duruyor.
Koparılmadan düşeceklerdi toprağa
biraz daha gecikseydin eğer…
Nâzım Hikmet