Eteğimdeki taşlar!
Geçen hafta daha kitap benim elime bile geçmeden ablamın zürafalı fincanıyla yaptığı tatlış paylaşım sonrası bir anda hızla çıktım şöhret basamaklarını! Akrabalarımızdan, ortak ahbaplarımızdan, onun beni tanıyan ve tanımayan dostlarından, lise dönem arkadaşlarından, benim dönem arkadaşlarımdan ve ikimizin arasındaki dönem yatılı arkadaşlarımızdan muhteşem dönüşler aldım.
Derken çocukluğumuzu beraber, ortaokul ve lise yıllarımızı aynı okulda ve evde, sonraki yıllarımızı yine birlikte memlekette geçirdiğimiz sevgili kuzenim Süreyya da müthiş bir coşku ve gururla paylaşmaya başlamaz mı farklı mecralarda!
Ben sosyal medyasız ıssız kız olarak bir sevgi selinde sürükleniyorum şu an şaşkın ama ağız kulaklarda. Ve arkadaşlarıma, hani olmaz da eğer değişirsem veya şımarık davranmaya başlarsam beni uyarmalarını tembihliyorum.
Yalnız bu iki abla doktor, kitabın tıp camiasında yayılmasından da korkmuyor değilim. Acaba kendi aralarında yaptıkları bir komplo planı mı bu? Bana doğrudan teklif edemeyip bir psikiyatrist arkadaşları yoluyla mı Bakırköy’e kapattıracaklar?
Doktorlara güvenim yok çünkü. Niye mi? Daha iki gün önce doğum gününü kutlamak için Süreyya’nın eşi Bülent’i aradım. Kitabım tatlı Soyupak çiftinin masal kitabı olmuş, her akşam birer kadeh şarap alıp okuyorlarmış. Bülent, devamını beklediklerini sezdirince eteğimdeki taşları döktüğümü, bu işi zirvede bırakacağımı söyledim.
Ne dedi beğenirsiniz: Senin eteğinde çok taş vardır daha!
Hemen tıbbi bir söylemle onun branşında anlattım derdimi ve daha fazla bilgisayar başında oturursam böbreklerimde taşlar birikeceğini ima ettim. Medar-ı iftiharımız sevgili doktorumuz beni rahatlattı hemen: Sen yaz, hallederiz o taşları, o iş bende!
Yani Hipokrat yemini ettiği için tam olarak böyle demedi ama konuşmadan onu anladım ben!
Aynen katılıyorum Ülgen’cim… Yola devam?
Tamam o zaman böbrek taşları size emanet!!