Islanmış güvercinler!
Yağmurda ıslanmayı özleyen güvercinler elini kaldırsın.
İtalyan ressam Tito Fornasiero’nun yağmurlu bir günde Duomo’nun önündeki güvercinleri resmettiği bu kağıt üzerine suluboya tablosunu çok beğendim.
Neler vermezdim denir ya, ben de resim konusunda birazcık yetenekli olmak için neler vermezdim!
Annemin müthiş bir resim yeteneği vardır. Genç kızken yaptığı yağlıboya tablolar, suluboya çalışmalar gerçekten harika. Bir dönem bizim teşvik etmemizle resim kurslarına gitti, çok güzel çalışmalar çıkardı.
Çocuklar boyasın diye kurşun kalemle çiziverdiği değirmenli, ördekli ve birbirinden şirin detayların olduğu resimleri çocukların bozmasına izin vermeden saklayıp boyama kitaplarından resim boyatırdım hep onlara!
Ben doğduğum andan bu yaşıma kadar hep anneme benzetilmişim, benzetildim ve benzetilirim. Eskiden var olduğunu bile bilmediğimiz ve dolayısıyla şimdi hoşgörülen ergen kaprislerini yapamadığımız ergenlik dönemimde yolda tanımadığım teyzeler durdururdu beni “Sen Işın’ın kızı mısın?” diye.
Bu teyzelerin verdiği güvenle, huyum suyum da benzediği için çok emindim resme yeteneğim olduğuna. Bunun genlerime kodlanmış olduğundan şüphem yoktu.
Yeteneğimi ilkokul, ortaokul ve lisedeki resim öğretmenlerim keşfedemeyince daha ehil hocalar tarafından değerlendirilmek üzere üniversitede İstasyon Sanat Akademisine kayıt oldum. 1980 yılında kurulan bu sanat merkezinin adı İstasyon Sanat Evi idi o zaman.
Demek ki ben İstasyon Sanat Evi kurulduktan yaklaşık on yıl sonra gitmişim. Kurucularından Nurullah Berk 1982 yılında vefat ettiği için ona yetişemedim ama hocaların hocası, Sabri Berkel hocam oldu.
Bendeki de ne özgüven, ne cesaret! coronadan başka hiçbir çılgın bana zincir vuramadı şu hayatta, bilmezdim eskiden nedir esaret.
Bir anda sanatsal çevrelerin en önemli isimlerinden birinin öğrencisi olmuştum, sonunda keşfedilecektim!
Her Pazar büyük bir keyifle Teşvikiye’deki Maçka Palas Apartmanı’na resim kursuna gittim. Hepimiz resme yeni başlamıştık ve eşittik ama bir süre sonra George Orwell’in Hayvan Çiftliği romanından kapıp çok kullandığım ifadeyle bazıları daha eşit olmaya başladı.
Ben her ne kadar yapabildiklerime şaşırıp resimlerimi beğensem de hocaların gözlerinde kızcağız bir heves geliyor, bırakalım oyalansın bakışı görmeye başladım, kısa bir süre sonra da kendi halime bırakıldım. Ama kuyruğumu hep dik tutup gitmeye devam ettim.
Resim dosyamı kapatsam da kafamda, teorik dersleri ve tartışmaları hep can kulağıyla dinledim. Osmanlı İmparatorluğu zamanında çok özel bir yeri olan güvercinlerin, tıpkı bizde cami önlerinde olduğu gibi, meydanları süslemek için trenle giden yüklerin altında kafeslerde İtalya’ya götürüldüğü gibi bir bilgi kalmış aklımda. Ancak, dışkılarındaki asidin yapılara ve heykellere zarar verdiği için zamanla sorun haline geldikleri bir de.
Venedik’te San Marco Meydanı’nın sevimli ev sahipleri bugün artık sayıca Venedik’te yaşayan insanlardan daha fazla. Başı güvercinlerle dertte olan belediye, yapılara zarar gelmesini önlemek amacıyla 2007 yılında meydanda güvercinlere yem atılmasını yasakladı.
Ben de şu içinde bulunduğumuz günlerin anısına sevgili Faruk Köksal’dan güvercinler ve balkon temalı bir suluboya resim rica etmeye karar verdim. Birbirinden güzel Amalfi, Portofino, Cunda ve üç tane harika tren istasyonu resmi çalıştı benim için.
Faruk Bey, bir yazıma bıraktığınız ama genel olarak çalışmalarım hakkında yaptığınız güzel yorumdan cesaret alarak okumaya devam ettiğinizi umuyor ve herkesin huzurunda bu isteğimi dile getirmek istiyorum. Ne dersiniz?