Nineler dedeler ve torunlar!
Fırsat buldukça, en büyük tutkusunun dil öğrenmek ve kendi dilini öğrenenlere pratik olanakları sağlamak olduğunu söyleyen genç İtalyan öğretmenlerin hazırladığı keyifli podcast’leri dinliyor, videoları izliyorum. Onların da benim gibi grameri biraz daha geri planda tutup şarkıların, filmlerin önemini vurgulamasına seviniyor, dikkat çektikleri her bir ince ayrıntıya pratik dil kitabımda yer vermiş olduğumu görüp şaşırıyorum.
Bu genç öğretmenlerden biri, videolarına ve ses kayıtlarına sık sık babaannesini de konuk ediyor. Nonna nipote (nine torun), eskiden yeniden her konuda tatlı tatlı sohbet ederken, şakalaşırken aralarındaki sevgi, saygı ve hoşgörüye hayran olmamak elde değil.

Bu neşeli sohbetlerden birini dinlerken, yıllar önce tanık olduğum bir sahne belirdi gözlerimin önünde. Floransa Santa Maria Novella tren istasyonunda, arkasına un mazzo di fiori (bir çiçek buketi) saklamış heyecanlı bir genç görünce trenden sevgilisi inecek sanıp che romantico diye geçirmiştim içimden.
Bu güzel kavuşma sahnesini kaçırmamak için biraz oyalandığımı itiraf etmeliyim. Derken çocuğun yüzüne tatlı bir sorriso (gülümseme) yayıldı, gözleri parladı ve trene doğru koşmaya başladı. Ben heyecanla beklemeye devam ederken, çocuk arkasındaki çiçeği çıkarıp güçlükle trenden inen ninesini kucakladı ve filmlerdeki gibi havalara uçurdu.
Ben bu muhteşem sahneyi daha dün izlemiş gibi tüm ayrıntılarıyla hatırlıyorum. Çok etkilenmiştim. Daha sonra da benzer kavuşma anlarına tanık olmak için trenden inince istasyonlarda hep oyalandım, sevdiğim bir deyimle siftindim.
Ninelerinin ve dedelerinin arkadaşı ve sevgilisi olan, ilgi ve sevgilerini hep hissettiren, onların gözlerinde ışıltılar yaratan gençleri ayrı bir severim!
Bu yazımı, çok yakında kaybettiğimiz canım öğrencim Berke’nin anısına yayınlıyorum. Kitabımdan aldığım bu yazıda kullandığım, sadece arkasında sürpriz bir çiçek buketi saklayan genç diye açıklama yaparak sipariş ettiğim illüstrasyon elime geçtiği an onu görmüştüm. Boyu posu, inceliği, saçları, güler yüzü ve hep neşeyle anlattığı dedesine olan sevgisi, hepsi bu resimdeydi ve resim dosyasının bendeki adı Berke idi.

Berkeciğim, hepimizin hayatına renk kattın, güzel yüreğin ve sevginle hepimizi zenginleştirdin, hep güldürdün ve sonra da fena ağlattın.
Bir 28 Mart günü, kızarak kafanı kitabından kaldırıp gayet ciddi “Off şu kedilerden de bıktım ama neyse üç günleri kaldı” dedikten sonra yeniden kitabına dönüşünü, benim kopup kendimi toparlayamayışımı ve dersin sonuna kadar hiç susmadan gülüşümüzü hiç unutmuyorum.
O günden beri her mart ayında, kedi sesi duyduğumda gözümün önüne takvime bakıp kaç günlerinin kaldığını hesaplayan telaşlı kediler geliyor!