İtalyanlar ve kahve!
Belli bir yaşın üzerindekiler Madonna’nın iddialı Italians Do It Better sloganını hatırlayacaktır. Madonna, 1987 yılında MTV Video Müzik Ödülleri’nde En İyi Klip ödülünü kazandığı Papa Don’t Preach şarkısının klibinde, üzerinde bu sloganın yazılı olduğu siyah tişörtü ve kısacık saçlarıyla, hamile olduğunu ve bebeğini aldırmayacağını babasına duyuran, ondan vaaz değil öğüt isteyen asi bir genç kızı oynuyordu.
O dönemde büyük çıkış yapan bu şarkıdaki ‘papa (baba) vaaz verme’ göndermesini ve doğrudan yetkili merci olduğu mevzuyu Papa da üzerine alınınca Vatikan’nın tepkilerini üzerine çekmişti İtalyan asıllı Madonna.
Şarkının ve yankılarının üzerinden yıllar geçti ama İtalyanlar o klipte kısacık bir süre görünen bu sloganı her anlamıyla fazlaca benimsedi.
İtalyanların ‘daha iyi yaptıkları’ şeylerden biri de kahvedir!
Türk kahvesini ikinci plana attığımız günümüzde İtalyanların kahve kültürlerine bağlılığı ammirazione (hayranlık) ve gelosia (kıskançlık) uyandıracak cinstendir. Starbucks’ın 20 yıldan az bir sürede çekirdek kahve satan bir şirketten dünyanın en büyük kahve zincirine dönüşmesinde, Howard Schultz’un henüz Starbucks’ın pazarlama direktörü iken Milano’da bir ticaret fuarına katılmak üzere yaptığı İtalya seyahati en büyük rolü oynamıştır şüphesiz.
Schultz, İtalya’daki sosyal buluşma noktası olan cıvıltılı, mis kokulu barlardan çok etkilenerek grande teatro olarak nitelendirdiği bu bar atmosferini yeni çalışmaya başladığı Starbucks şirketi ile Amerika’ya da götürmeye karar verir e quindi (ve böylece) Starbucks’ın başarı öyküsü başlar. Starbucks, ilhamını İtalyan kahve geleneğinden almış olsa da, uygulamalarını Amerikan toplumunun yaşam tarzına uyarlamış ve belki de bu yüzden İtalyan pazarına ancak 2018 yılında, Milano’da açılan görkemli mağaza ile girebilmiştir.
Herkes her şeyden vazgeçebilir, ancak İtalyanlar geleneklerinden asla vazgeçmez. İtalyanlara kocaman karton bardaklarda kahve içiremezsiniz. Onlar kahvelerini ellerine alıp yola düşme olasılığını bile düşünemezler. İtalyanlar ‘kahve bahane, sohbet şahane’ anlayışıyla günlerine barda başlar.
İtalya’da bar deyince içki değil kahve gelir akla. Neredeyse her sokakta bulunan barlar, İtalya’nın buluşma noktalarıdır. Sabahın erken saatlerinde risate (kahkahalar) ve porselen fincanların ahenkli sesleri yükselir barlardan. Bar müdavimleri işe gitmeden önce burada kahvesini içer, gazetesini okur, bar arkadaşları ile quattro chiacchiere (iki çift laf) eder, şakalaşır, güne neşeyle başlar. Barlar kahve sevmeyenleri bile tiryaki yapabilir.
İtalya’da espresso kahve ile eş anlamlıdır. Eğer sipariş verirken yalnızca un caffè dediyseniz espresso beklemeye başlayabilirsiniz. Espresso, bildiğiniz gibi bir fincanın dibinde gelen, tek yudumluk çok sert bir kahvedir. Eğer bu kadar yoğun bir kahve içemiyor ama yine de sade kahve tercih ediyorsanız caffè lungo içmelisiniz. Bu, espresso’nun genellikle iki katı kadar su ile ‘uzatılmış’ halidir. Caffè americano, espresso’ya sıcak su ekleyerek yapılır ve sertliği espresso veya su miktarına göre değişir. Caffè ristretto ise ‘sınırlandırılmış’ kahvedir. Daha kısa süreli bir işlemle hazırlanır, daha az su geçirildiği için espresso’dan kuvvetlidir ama daha az acıdır.
Eğer sade kahve sevmiyorsanız, espresso’nun köpüklü sütle hazırlanmış hali olan caffè macchiato tercih edebilirsiniz. Genellikle yemek sonrasında tercih edilen kahve çeşitleri espresso veya macchiato’dur. İtalyanlar cappuccino’yu yalnızca sabah içerler. Yemekten sonra cappuccino içmek isterseniz, yabancı olduğunuzu konuşarak aksanınızla belli etmenize gerek kalmaz. Barda “Un cappuccio per favore” diye seslenen birini duyarsanız şaşırmayın, farklı bir kahve sanmayın sakın.
Caffè latte ise cam bardakta sunulan köpüksüz cappuccino veya sıcak sütlü espresso olarak tanımlanabilir. ‘Düzeltilmiş’ bir kahve olan caffè corretto, espresso üzerine az miktarda grappa veya sambuca gibi
likörler ekleyerek servis edilir.
Tabii ki kahve seçenekleriniz bunlarla sınırlı değil. Tercihlerinize göre caffè freddo, caffè doppio, caffè con zucchero, caffè con panna ve caffè shakerato gibi neredeyse makarna çeşidi kadar kahve çeşidi bulabilirsiniz İtalya’da. Gittiğiniz barın özel kahvesi caffè della casa’yı denemek iyi bir fikir olabilir.
Kahvenizi al tavolo (masada) alabilirsiniz veya çoğunluğun yaptığı gibi al banco (tezgâhta, yani ayakta) içebilirsiniz. Genellikle büyük barlarda masada içilen kahve biraz daha pahalıdır.
Pahalı ama kesinlikle gitmeye değer barlardan biri Roma’daki Antico Caffè Greco’dur.
İspanyol Merdivenleri’nden Via dei Condotti’ye girdiğinizde hemen sağınızda olan bu bar, İtalya kahve kültürünün önemli simgelerinden biridir.
1760 yılında Nicola della Maddalena adlı bir Yunanlı’nın açtğı ve Venedik’teki Caffè Florian’dan sonra İtalya’daki en eski bar olan Caffè Greco, yıllar içinde çok sayıda edebiyatçı, sanatçı ve müzisyene ev sahipliği yapmıştır.
Lord Byron, Shelley, Keats, Goethe, Stendhal, Hans Christian Andersen, Henrik Ibsen, Maria Zambrano, Richard Wagner, Felix Mendelssohn ve Franz Liszt bu ünlülerden yalnızca birkaçıdır.
Günümüzde halen yazarları, sanatçıları, politikacıları, Roma’nın seçkin kişilerini ağırlayan Antico Caffè Greco’da bu entelektüel havayı soluyarak kahvenizi yudumlamak keyifli ve değerli bir deneyim olacaktır.
Not: Bu yazı kitabımdan, umarım coronanın izniyle en kısa zamanda o cıvıl cıvıl barlar yine açılacak ve gitmek kısmet olacak hepimize
argomento preferito ☕️
Kesinlike il nostro argomento preferito.. Speriamo en kısa zamanda buluşup uzun bir kahve sohbeti yapar hasret gideririz. Zaman farkı hesaplayıp arayacağım, öpüyorum Tulishim..