AVM’de bir tango!
Tam tango havasındayız ve AVM’leri çok özledik. Sizi bir AVM’ye götürüp tango izlettireyim dedim.

Geçen gün iki yıl dersimize giren Almanca hocamız Waltraud Hanopulos’u anınca, Almanca’ya bir Latin ruhu katan ve çok severek başlamamızı sağlayan ilk Almanca hocam Brigitte Işıl’a haksızlık ettiğimi düşündüm. Her zaman çok bakımlı, şık ve zarif, hayranlıkla izlediğimiz Barbie öğretmenimizdi o bizim. Alnındaki nokta bindi değil, yıllık sayfasında minik bir leke!
Biz onu Gorbon Işıl’ın gelini diye bilirdik. Ama bu bir okul efsanesi miydi bilmiyorum. Şimdi araştırırken gördüm ki ailenin soyadı Işıl değil, Gorbon. Belki de bir ortaklıktı Gorbon ve Işıl ailelerine ait. Araştırmalarıma devam edeceğim, bırakmayacağım bu işin peşini.

Bir Gorbon Işıl dükkânı

Çay, kahve ve şeker
Gorbon Işıl, bir dönemin efsane seramik şirketiydi. Mağazaları, çoğu etnik desenli rengârenk çok zevkli seramik ürünlerle dolu olur, insan bir türlü seçim yapamazdı. Ayrıca, şirketlere başta kül tablası olmak üzere çeşitli eşantiyon ürünler hazırlardı. Birçoğumuzun evinde hâlâ bu ürünlerden vardır.
Gorbon Işıl konseptinin en güzel tanımına Ekşi Sözlük’te rastladım:

Gorbon Işıl, anne, anneanne, teyze ve türevi akraba yahut tanıdıklara özel günlerde (doğum günü, onuncu evlilik yıl dönümü, ay ne güzel eviniz güle güle oturuna gitme günü, uzun zamandır görüşemedik eşşeğim aramadım sormadım hediyemle geldim günü) hediye almak için bir numaralı dükkandır.
Gorbon Işıl’ın gelini miydi gerçekten bilmem ama hocamız yirmilik gelinlere taş çıkaran enerjisiyle derslerde aniden cha cha cha diye bağırıp dans etmeye başlardı, dans kulübünün hocasıydı.
Bence şimdi de gençlere taş çıkarmaya devam ediyor. Dün sabah, yataktan kalkacak mecalim yokken, bir Google’ladım belki onun hakkında da bir şeyler bulurum diye. Buldum ve gözlerime inanamadım. Önce tango hocası o sandım, meğer öğrenciymiş. Yaşını hesaplamaya çalıştım kafamdan, en az 70 olmalı. Video üç yıl önce çekilmiş, haydi burada 65 diyelim.
Sondaki figürleri kaçırmayın:

Bende takat sıfır, moral yerlerde, zorla kalkıp bir kahve hazırladım kendime bir Gorbon Işıl fincanına ve Selda Bağcan’a bağlayıp başladım bir türkü çığırmaya:
Adaletin bu mu dünya?