La ragazza desolata

Issız kız!

Üniversitedeyken, mecburi hizmetini Çanakkale’nin Ayvacık ilçesinde yapan doktor bir arkadaşımızı ziyarete gitmiştik. Orada yalnızca un fine settimana (bir hafta sonu) geçirdiğimiz halde, bu ilçeye bağlı Behramkale (yani Assos) beni fena halde büyüledi. Aristo’nun burada filosofia (felsefe) okulu kurmuş olması fikri çok heyecan vericiydi, tepedeki ihtişamlı Athena Tapınağından uçsuz bucaksız denizi seyretmek de.

Il Tempio di Atena

Köylülerin kısaca Behram dediği Behramkale’nin pek bilinmediği, yalnızca bir avuç entelektüel İstanbullu’nun bu cenneti keşfedip, a buon mercato (ucuz fiyatlara) köylülerin ahırlarını satın alarak taş evler yaptırdığı yıllar öncesinden bahsediyorum.

Comunque (her neyse), çok mutlu bir hafta sonundan sonra İstanbul’a döndük. Assos’a di nuovo (yeniden) gideceğimden emindim, ayrılırken köyün telefon santrali olan bakkalın telefon numarasını yazdım bir yere. Yanlış hatırlamıyorsam un numero di quattro cifre (dört haneli bir numara) idi. Bu numara daha sonra ilk yardım hattım olacaktı.

Öğrencilik yıllarımda yarı zamanlı işlerde çalıştığım ve İstanbul’un iki yakasında miniklere ders verdiğim için ara sıra çok yorgun hisseder, alıp başımı ıssız kız modunda bir yerlere kaçardım. Şimdi alıp başımı kaçabildiğim yerin sadece yan oda olduğu karantina günlerinde, tranne uno zaino (bir sırt çantası haricinde) yükü olmayan özgür hallerimi çok özlüyorum. Unuttum sanıyordum ama bu karantina günlerinde hayat durunca ve oradan buradan delle foto (fotoğraflar) çıkınca, o günlere bir zaman yolculuğu yaptım zihnimde.

Il villaggio Behramkale
Behramkale köyü

O güzel hafta sonundan circa cinque mesi (yaklaşık beş ay) sonra aklıma Assos düştü. Ayvacık’taki arkadaşımızın mecburi hizmeti bittiği için una pensione (bir pansiyon) bulma umuduyla o dört haneli minik numarayı aradım. Santral bakkal beni köyde bir pansiyona bağladı.

Pansiyon sahibi hanım, dört odalı pansiyonunun dolu olduğunu ama eğer istersem bir yıl önce eşini kaybetmiş, iki kızıyla yaşayan köylü bir komşusunun evinde kalabileceğimi söyledi. İçine kapanmış olan komşusunun hayatına una novità (bir yenilik) getirmek ve bütçesine katkı sağlamak istiyordu. Tek endişesi, köy evinde rahat etmeyeceğimdi perché (çünkü) evin tuvaleti dışarıdaydı.

Ben tereddütsüz atladım bu teklife. Benim infanzia (çocukluk) yazlarım elektrik olmayan bir yaylada geçmişti ve evimiz tuvaleti içinde olan birkaç evden biriydi. Halalarımda çok sık kaldığım için alışıktım gece tek başıma elimde fenerle, delice esen bir poyrazda uğultular arasında savrularak evden quasi venti metri (neredeyse yirmi metre) uzaktaki tuvalete gitmeye.

Con l’autobus (otobüsle) Çanakkale’ye, minibüsle Ayvacık’a ve daha küçük bir taşıtla Behram’a vardım. Abbastanza normale (gayet normal) kotlu ve botlu bir öğrenci kılığında olmama rağmen ev sahibim uzaylı görmüş gibi karşıladı beni. Sanırım walkman’imdi bu imajı oluşturan. Gerçi o walkman’i bugün ben bile görsem, kendimi dünyalıya benzetmem.

Assos’ta pansiyon işleten o İstanbullu hanımla arkadaş oldum, onun ahbaplarıyla tanıştım. Tek seyahat etmenin en büyük avantajıdır yerel insanlarla tanışmak çünkü onların rahatlıkla sohbet başlatabileceği mesafede durursunuz. Altrimenti (aksi takdirde), zaten her zaman birlikte olduğunuz kişilerle farklı bir mekânda gli stessi argomenti (aynı konular) çerçevesinde kalırsınız, size turist gözüyle bakan yöre halkı da size yaklaşıp sohbet etme cesaretini bulamaz.

Musica sotto i girasoli
Ayçiçeklerinin altında müzik

Daha sonra Assos’a sürekli gitmeye başladım, orası benim sığınağım oldu. Bir 23 Nisan’da köy ilkokuluna libri per bambini (çocuk kitapları) götürme bahanesiyle yine yola düşerken bir arkadaşım da gitarını kapıp bana takılmıştı. Insieme (beraber) yeni yerler keşfedip yeni dostlar edindik. Bu fotoğraftaki tatlı kız, köylü ailemin küçük kızı Ümmühan. Oğlan ise gitarı görünce beni unutup sonunda kucağımdan inen, komşunun oğlu Hüseyin.

O gidişimde, Ümmühan’ın ablası Yasemin’in kocaya kaçtığını duymuştum. Aynı köyde başka bir evde olmasına rağmen ailesiyle görüşmüyordu. Kayınpederinin, nel passato (geçmişte) annesini sevip evlenemeyen bir adam olduğunu duyunca intikam kokusu aldım ve araştırmacı gazeteci kimliğimle çat kapı Yasemin’i görmeye gittim.

Bene e felice (iyi ve mutlu) olduğundan emin olmak istiyordum. Neyse la sua nuova famiglia (yeni ailesi) beni kabul etti ve ağırladı. Ben birkaç kurnaz soruyla durumu yokladım ve bu sefer de aşk kokusu aldım, büyüklerin deyimiyle yıllardır konuşuyorlarmış zaten. Döndüğümde annesinin yüreğine su serptim. Yasemin stava bene (iyiydi) ve el üstünde tutuluyordu, annesinin ve kız kardeşinin onu görmek istediğini, ne zaman isterse kapılarını çalabileceğini duyunca sevinmişti.

Assos seyahatlerime sayfalar ayırmışım nei miei diari (günlüklerimde), çok severek okuduğum Buket Uzuner’i anmışım. Bir defterin alla prima pagina (ilk sayfasında) şu cümle var örneğin, “Buket Uzuner olmasa hayatımda, böyle sevimli bir özgürlüğün hayalini bile kuramazdım.” Bu cümlemi Buket Uzuner’e de ilettim çok sonra, birkaç mektup alışverişimiz olmuştu. “Çevrenize ışık saçmaya devam edin lütfen” gibi yüreklendirici çok güzel şeyler yazardı ama ben yazar bir kadına musallat olan okur durumuna düşme korkusuyla dopo qualche lettera (birkaç mektuptan sonra) yazmamıştım. İletişimi kesmeyecek kadar kibardı, bu iş bana düşüyordu.

Benim de tek hayalim yazar olmaktı. Mezun olmak üzereydik, i miei amici (arkadaşlarım) heyecanla sektörlerden sektör beğenirken, ben artık emekli olmayı düşlemekteydim. Emeklilik planım belliydi: Behramkale’ye yakın Paşaköy’de bir ev kiralayıp orada scrivere libri (kitap yazmak). O yaşta hangi yaşanmışlıkla ne yazacaksam artık!

Aristoteles
a.C. (avanti Cristo) 384-322

Günah keçim, antik Assos kentinde yalnızca üç yıl yaşamış ama düşüncelerini gökyüzünde asılı bırakmış olan tabiat bilgini Aristo. O dememiş miydi hem “Her tohumun içinde, o tohumdan bir gerçekliğin ortaya çıkmasını sağlayacak kuvvet saklıdır.”

Behramkale o kadar sakinken daha da ıssız bir köye yerleşmek, yazları da Assos’ta bir hediyelik eşya dükkânı işleterek geçinmekten ibaret bir gelecek hedefim vardı. İstanbul’da una vita crudele (acımasız bir hayat) yaşamış, artık şehri bırakıp köyünde tarlasını sürmek isteyen yorgun ve yaşlı bir kadınmışım gibi!

Meno male (neyse ki) bu harika gelecek planımı çok normalmiş gibi rahatlıkla aile büyüklerime anlatıp, “Yoruldum, bir süre çalışmayacağım” demiştim con grande determinazione (büyük bir kararlılıkla).

Sonra işte, beni ikna edip apar topar baş göz ettiler ve kurumsal bir şirkete gelin gittim. Yani ben Yasemin gibi bohçamı alıp kaçamadım!

Not: Yarın kaldığımız yerden devam, çok sıcak bir öykü geliyor. Suvla şaraplarının Migros’a düştüğü, Behramlı ve Kabatepe’nin iyi olduğu yönünde bir duyum aldım. Siz de duyun istedim.

Markete yolunuz düşecekse Suvla Behramlı şarabı alın, yarın Behramlı ıssız kızın yeni bir Behram yazısına eşlik etsin!

“La ragazza desolata” üzerine 2 yorum

  1. Bak senin içindeki tohum da yeşerdi sonunda?
    Şu virüs bitsin bak nasıl buluyorum Subla’nın Behramlı şaraplarını, birlikte kaldırıyoruz Aristo’ya???

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir