Adriano Celentano’nun Azzuro şarkısı!
Bütün yıl yazı bekleyen ama sonra yaz birden gelince sahile gitmek için şehirden ayrılan sevgilisi olmadan kendini işe yaramaz hisseden, öğleden sonraki saatlerin fazla mavi, fazla uzun olduğunu ve bu nedenle sevgilisine giden trene binmek üzere olan yapayalnız Adriano Celentano’nun Azzuro şarkısını birlikte mırıldanmak ve biraz pratik yapmak isterseniz:
Şarkının sözlerinin Türkçe çevirisi şurada var:
https://lyricstranslate.com/tr/azzurro-mavi.html
Azzuro şarksının sözleri şarkıcı, besteci, pianist ve aynı zamanda avukat olan Paolo Conte ve Vito Pallavicini’ye ait.
Paolo Conte, İtalyan ve Akdeniz ezgilerini cazla harmanlayan özgün bir müzisyen. 1988 yılındaki Amsterdam konserinde Azzuro şarkısını bakın nasıl yorumlamış:
Paolo Conte ha 83 anni e Adriano Celentano ne ha 82!
Biz bütün yıl heyecanla yazı bekleyemedik, daha kış bitmeden eve kapandık. Yaza dair hayal bile kuramadık, hem belirsizlik hem de kaçan keyiflerimiz yüzünden. Yine de eldeki olanaklarla mini tatiller, kaçamaklar yapmalıyız yeniden okula, işe başlayacağız, yorulacağız umuduyla.
Aklıma ortaokul yıllarındaki yazlarımız geldi. Tutto l’anno (bütün yıl) yazı bekleyip, yaz birden gelince denize gitmek için şehirden ayrılan arkadaşlarımız olmayınca kendimizi işe yaramaz hissettiğimiz troppo azzuro, troppo lungo öğleden sonraları. Evdeki en serin yere konuşlanmak için ablamla köşe kapmaca oynadığımız, kavga ettiğimiz, bir kanepede akşama kadar kitap okuduğumuz, uzun sıcak yaz günleri.
Annem, kendimizi işe yarar hissedelim diye credo (sanırım), bazen temizlik konusunda yardım alırdı bizden. Şimdi duysa kızar, “Kırk yılın başında bir şey yapardınız, okuyan da bacak kadar çocuklara iş yaptırdım sanacak, sil çabuk onu münasebetsiz” der.
Gerçekten de hep el üstünde tutulduk ama işte bazen el altında olunca spolverare (toz almak) ve strofinare pavimenti (yerleri silmek) için yardıma çağrılırdık. Yerleri silerim ama yazdıklarımı asla, demokrasi ve basın özgürlüğü yok mu bu ülkede?
Ablam hak, hukuk, adalet ilkesinden taviz vermeyerek salon benim, odalar, koridor ve banyo senin diye adil bir iş bölümü yapardı aramızda. Ortada bir su kovası, herkes kendi alanında çalışırdı müzik eşliğinde. Ben severdim aslında bu faaliyeti, un bel esercizio (güzel bir egzersiz), gioco con l’acqua (suyla oyun) ve aiuto a mamma (anneye yardım) olurdu.
Ama iş bittiğinde neden hep più stanca (daha yorgun) olurdum hâlâ anlamış değilim, en iyisi ablama bir sorayım!