Kuşlar nerede?
Da qualche giorno (birkaç gündür) nerede bu kuşlar diye bakınıyordum etrafa. Artık iyice yüz göz olmuştuk, balkondaki sabah kahvelerine onlar da gelir olmuşlardı. Bir düşüncesizlik mi yaptım, bir şeye mi alındılar diye düşünürken bir de ne göreyim! O deli ventoso (rüzgârlı) günlerde bir çocuğun balonu uçmuş ve fena halde dolanmış bir ağaca.
Dünkü yazım için çeşitli köşelerden fotoğraf çekerken birden karşıma çıktı, önce çok korktum ama sonra arkadaş olduk. Tom Hanks’in Cast Away filmindeki voleybol topu arkadaşı Wilson gibi yoldaşım oldu. Si chiama Vincenzo, blogumun konseptine uysun diye adını Vincenzo koydum.
Anlaşılan kuşlar onu spaventapasseri (korkuluk) sandı, uğramıyorlar buralara. Adı üstünde, bu ancak serçeleri korkutabilir. Bir scarecrow değil ama kargalar dahil tüm kuşlar korktu, güvercinler de yok artık.
L’altro ieri (önceki gün) büyük bir çeviri işi aldım, birkaç gün yazamayabilirim veya içerik zayıf olabilir. Çalışmayı üç dört güne sıkıştırıp kurtulmaya çalışacağım. Gün içinde dikkatim çok dağılıyor diye ieri notte (dün gece) küçük saatlere kadar balkonda çalıştım. Vincenzo sağ olsun, gözünü kırpmadan yanımda eşlik etti bana.
Ya kırpsaydı gözünü veya bana bir göz kırpsaydı gecenin o karanlığında ve sessizliğnde, işte o an teslim olurdum!
Çok şanslısın?
Belki ete kemiğe bürünür bir gün Vincenzom!!
Questo Vincenzo si chiama il ragazzo da lucertola.
Mia figlia si chiama Omer. L’altra carettera cui é la ragazza da gufa é Mina. Guarda il PJ Masks @ Netflix!!
Ah guardo subito :))