Yerel pizza!
İtalya’da nerede ne yenir, slow food, organiklik, yavaşlık ne güzel, farkındalık ne de hoş falan derken dünkü yazımı nasıl oldu da fast food’a bağladım anlamadım. Birden hamburger özlediğimin farkına vardım, böyle bir farkındalık oldu bende!
Sonra şuurumu kaybettim, gözlerim karardı ve kendime geldiğimde Yemek Sepeti’ndeki restoranlarda geziniyordum.
Zaten da un mese (bir aydır) yaklaşma-kaçınma çatışması yaşıyor, yemek sepetimi doldurup tam sipariş verecekken neyse yaa, zeytinyağlı fasulye var dünden veya mis gibi mercimekli bulgur pilavı ve cacık dururken diyerek durup uygulamadan çıkıyordum.
Dışarıdan yemek yemeyeli quattro mesi (dört ay) olmuştu, dile bile kolay değil! Ne olacaksa olsun artık diye gözümü karartıp pizza siparişi vermeye karar verdim. Slow food yazılarından sonra hamburger ve kızarmış patates olayını yakıştıramadım kendime. Tercihimi, İzmir’li iki genç girişimcinin pizza zincirine dönüşen restoranı Pizza Locale’den yana kullandım. Adında bir yerellik tınısı olduğu için suçluluk katsayım yarıya düştü. Pizza geldi, balkonda azıcık havalandı ve qualche minuto (birkaç dakika) fırına girip coronadan iyice arındıktan sonra sofrada yerini aldı.
Beş duyuma da hitap eden nefis pizzanın yanına bir Senfoni şarabı açıldı, öküzgözü ve shiraz. Sulla bottiglia (şişede) bir ağaca konmuş serçeler görünce sevinildi. Beethoven senfonileri eşliğinde Senfoni içerken, bodur mandalina ağacındaki sararması heyecanla beklenen bücür mandalinalar seyredildi.
Pizzasızlık adagio ma non troppo bir tempoda giderildi.
Bu keyfin öznesi ben değilim diye edilgen kipte yazdım sanırım. Bu ortam bana Allah tarafından bahşedildi diye şükrettim.
Tamam, şarap benden!
Da mesi (aylardır) hafif yollu her şikayetin ardından şükretme seansları yaşıyoruz. Hepimizin bu durumda olduğunu ise tatlı arkadaşım Aslı’nın anneannelerimize benzemeye başladığımızı, çok şükür diye sürekli halimize şükrettiğimizi söyleyerek yaptığı yalın ve gerçekçi metaforla en çarpıcı şekilde fark ettim.
Ben şaraptan çok pizzanın etkisiyle çakırkeyif bir haldeyken arkadaşım aradı. Süha benim çocukluk arkadaşım ama bu yaşımıza kadar hiç bu kadar infantile (çocuksu) bir sohbetimiz olmamıştı. Ben laf arasında, o gün ilk defa dışarıdan yediğimi söyledim ve hemen bunu çok aptalca bulup sustum. İkimizin de aynı günlerde açılım başlattığına çok şaşırdı, o da ilk defa un giorno fa (bir gün önce) hamburger yemiş. Sanki ilk defa hamburger yiyormuş gibi sosunu eline yüzüne bulaştırdığını anlatırken ben koptum gülmekten ve benim pizza yerken yaşadığım bocalamayı, döküp saçmalarımı anlatamadım.
Al telefono (telefonda) değil de karşılıklı olsak, bu muhabbetin devamı kesin ketçap mayonez savaşıydı!
Onun canı pizza, benimki de hamburger isterken bu konuşma çok incoraggiante (yüreklendirici) oldu. Gelecek ay o pizza yiyecek, ben de hamburger. Bu ay bu kadar adrenalin yeter!
Böyle ayrıntıları bu kadar rahat ve keyifle paylaştığım, aynı dili konuşup aynı şeylere güldüğüm meraviglioso (harika) arkadaşlarım olduğu için şükrediyorum!