İyi Çarşambalar!
Sabrın tükenmeye, herkesin birbirine ikinci faz posta koymaya başladığı sıcak bir yaz gününde sıcak ve sevgi dolu bir posta göndermek istedim size. Günler başladığı gibi bitmiyor çoğu zaman, bazen keyif hüzne dönüşüyor, bazen de tam tersi.
Çarşambanız çok keyifli başlayıp öyle devam etsin.
Sanırım melekler şehri Los Angeles’da, turistik bir mağazada bir tezgâhtar Hi, how is your Thursday going? diye karşılamıştı beni. Çok tuhaf gelmişti, yapay ve turistik bulmuştum, neredeyse sana ne benim perşembemden diye çemkirecektim zavallıya, yirmili yaşların asiliğiyle.
İfade şeklinden, mimiklerden ve vücut hareketlerinden belliydi gelenlerin perşembesiyle değil, tüketici kimlikleriyle ilgilendikleri. Sadece gülümseyerek selamlaşmamız sarebbe stato più sincero (daha samimi olurdu) bana göre.
Çok acımasızım ve unutmadığıma göre çok kinciyim değil mi?
Bugün, con tanta sincerità (çok içtenlikle) güzel duygularla dolu bu çarşamba postasını gönderirken aklıma geliverdi. Beyin boşaldı ya, kıvrımlardan eskilere dair bir şeyler çıkıyor her gün. Ama diğer bir kıvrımdan gelen sinyalle o gün neden tepkili bir ruh halinde olduğumu da hatırladım.
O perşembeden önceki pazar günü, dışarıda yaptığımız kahvaltıdan eve dönerken, caddenin başından itibaren üzerinde open door yazan levhalar gördük. Yazının altındaki oklar bizim kaldığımız sitede bir daireye götürdü bizi. Sonuna kadar açıktı o evin kapısı, hemen uğradık ve ev sahibi yaşlı beyi selamlayıp verso la sera (akşama doğru) uğrayacağımızı söyledik.
Çok güzel karşılandık ve ağırlandık. Komşumuz bizim Türk olduğumuzu duyunca, eski bir Türkiye seyahatine dair siyah beyaz fotoğraflar çıkardı bir kutudan. Eski İstanbul’u dinledik bir Amerikalıdan, ellilerde değil de birkaç yıl önce çekmiş gibi entusiasmo (coşku) ile gösterdiği fotoğraflara bakarak. Sohbet uzadı da uzadı, ne bizim kalkasımız geldi ne de onun bizi bırakası.
Meğer bu open door uygulaması tek yaşayan yaşlılar arasında yaygınmış orada. Quattro chiacchiere (iki çift laf) ederek yalnızlıklarını gidermek beklentisiyle, bir gün boyunca tanıdık tanımadık herkese kapılarını açıyorlarmış. Bahsettiğim yer Amerika’nın Akdeniz’i diyebileceğimiz Kaliforniya’da bir şehir olmasına rağmen, sosyalleşmek için böyle bir yola başvuruluyor olması içimi burkmuştu. Daha da iç burkucu olan, o gün bizden önce ve biz otururken kimsenin uğramamış olmasıydı. Akşamı bilmiyorum ama başka gelen olduğunu sanmam.
Credo (sanırım) tanık olduğum yalnızlıktan birkaç gün sonra gördüğüm yapmacık karşılama ile birden pazarımı düşünüp bireyselleşmeye ve perşembemle ilgileniyormuş havasındaki tezgâhtarın temsil ettiği tüketim toplumuna tepki duydum.
Çarşambanız, perşembeniz ve haftanızın her günü mutlu ve huzurlu geçsin, şimdilik gelen olmasa da kapılarınız daima herkese açık olsun!
Los Angeles’tan hoşlanmamıştım doğrusu.. Demek öyle bir yol bulmuş yaşlılar. Üstelik kaç yıl önce şimdi nasıldır kimbilir?