İtalya’da nerelere kaçılır?
Umarım en kısa zamanda kendi pilavımıza ara verip İtalya’dsa risotto yeme şansımız olur. Bu yazıyı iki yıl önce yazmıştım ama hafta sonu bir sanal turla nostalji yapalım, ilerideki günler için hayal kuralım istedim.
Qualsiasi (herhangi) bir nedenle İtalya’da bulunuyorsak, gezip nuovi sapori (yeni tatlar) peşine düşebileceğimiz şahane yerleri de görmeliyiz.
Ülke çok büyük olmadığı ve tren son derece rahat bir ulaşım aracı olduğu için çok şey sığdırılabilir bir İtalya seyahatine. Però (ancak) süreniz kısıtlıysa, bulunduğunuz şehre yakın görmeye değer cennet köşelerde dolce far niente (hiç birşey yapmama keyfi) kaçamakları yapmalısınız mutlaka.
Milano’nun da içinde bulunduğu Lombardia bölgesinde elbette Garda, Como, Maggiore ve Iseo göllerini sarmalayan eşsiz doğada zaman geçirilmeli. Ziyaretiniz yaza denk geldiyse Lago Como’nun batı kıyısındaki Villa Oleandra civarında oyalanırsanız George Clooney’i görme şansınız artabilir.

Cenova ve hatta Milano veya Torino’daysanız, UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan Cinque Terre’yi görmden dönmeyin. Cenova’dan La Spezia’ya doğru sırasıyla Monterosso, Vernezza, Corniglia, Manarola, Riomaggiore adlı cinque piccolissimi villaggi (beş minik köy), gözlerinize nefis bir renk ziyafeti sunmaya hazır.
Orda beş köy var uzakta, gidemesek de göremesek de, bizim olmasa da çok ama çok güzeller!
Floransa’ya gittiyseniz mutlaka Torre di Pisa’yı ziyaret edip kuleyi doğrultuyormuş gibi göründüğünüz bir fotoğraf çektirmişsinizdir. Se non l’avete vista (eğer görmediyseniz), aynı mesafedeki, evlerinin balkonlarından sardunyalar taşan güzel Siena çok hoşunuza gidecek. Arabaların girmediği, Arnavut kaldırımlı daracık, kıvrımlı Siena sokakları merkezdeki Piazza del Campo’ya çıkıyor. Bu meydanda her yıl 2 Temmuz ve 16 Ağustos tarihlerinde yapılan geleneksel Palio corse dei cavalli (at yarışları) çok ihtişamlı.
Palio at yarışlarını 16 Ağustos’taki yazımda videolar ekleyerek anlatmıştım.
Verdi’den sonra İtalyan operasının en büyük bestecisi kabul edilen, Madam Butterfly ve Nessun Dorma operalarının bestecisi Giacomo Puccini’nin doğduğu ve yaşadığı şehir Lucca, San Gimignano ve Borgo San Lorenzo da Toscana bölgesinde posti da visitare (ziyaret edilecek yerler).
Roma’da gezerken yorulup mola verdiğinizde, bir çeşme başında eğilip su içerken bile bir insan veya hayvan figürü ile göz göze gelmekten fenalık gelebiliyor bazen. Bu tarihi dokudan kaçmak için Ne mi yapabilirsiniz? Elbette iki adım ötedeki çilek köyü Nemi’ye gidip havadaki fragola (çilek) kokusunu içinize çekerek güzel doğasının keyfini çıkarabilirsiniz. Vaktiniz daha bolsa, Roma’dan feribotla Sardegna Adası’na geçip lezzet noktalarını keşfetmek de possibile.
Napoli veya yakın bir yerdeyseniz per forza (kesinlikle) Costiera Amalfitana (Amalfi Kıyı Şeridi) üzerindeki kasabaları gezip yamaçlardaki eşsiz manzaraları yakalamanız gerek. Bir adasever olarak, oralara kadar gitmişken Capri ve Ischia’yı da görmenizi öneririm.

Yine Napoli veya topuktaki Bari ve Brindisi liman şehirlerinden birindeyseniz, çizmenin burnunu içine alan Calabria ve hemen karşısındaki Sicilia da sono posti che valgono la pena di essere visti (görülmeye değer yerlerdir).

Bu arada, İtalyanca’da salute diyerek sağlığa kadeh kaldırmak fare un brindisi!

Giuseppe Tornatore’nin doğduğu yer olan Sicilya’daki Bagheria’da ve şirin balıkçı kasabası Cefalù’da çekilen Cinema Paradiso filmini izlediyseniz, buralarda gezerken filmden kareler gelecektir gözlerinizin önüne. Bari’ye bağlı Alberobello Köyü’ndeki, yine UNESCO Dünya Miras Listesinde olan trulli (konik çatılı taş evler) ise delle belle sorprese della regione (bölgenin güzel sürprizlerinden)!
Buon viaggio e buon weekend a tutti!

Garda gölünün kıyısındaki Limone favori şehrimdir. Yaz sonu şenlikleri muhteşem olur.
Umarım en kısa zamanda şenliklere katılmaya başlarız!!